Sineksiz Zamanda Sinekli Yaylası

Gökhan’la bir kaçamak yapalım dedik. İkimizin arasında ayrı bir telepatik ilişki var. Aklımda Gökhan’la beraber yarı “survival” doğa yürüyüşü planları varken aradı beni. İkimiz çıkalım yola dedi.

Geniş ekiplerle “kamp” organize edince, iş biraz da pikniğe dönüşüyor. Ama bizim sevdamız işi biraz daha ileri götürüp bir noktadan diğerine yürümek ve her tür malzemeyi yanımızda taşımak. Tabi taşınan malzeme de arabanın yanında yapılan kampa göre çok daha az ve çantada taşınabilecek kadar.

Patikadan yürüyüşe başlangıç

Bu tarz yürüyüşleri, Monoperta Kayalıkları ve Dupnisa Mağarası yürüyüşlerinde yapmıştık. O zamandan beri fiziksel kapasitemiz epeyce düştüğü için bu sefer daha kısa bir rota belirledik.

Abant Gölü’nden yaklaşık 7-8 km. uzaktaki Sinekli Yaylası.

Mevsim sonbahar olunca birincil risk yağmur oluyor elbette. Malzemelerimiz yeterli, eskisine göre çok daha donanımlıyız yağmura karşı. Her hava şartında, yağmura takılmadan günü kararlaştırdık.

Cumartesi sabahı Gökhan’ı saat 7:00’de aldım ve hemen yola çıktık. Hızlıca Anadolu yakasına geçmek için Avrasya Tünelini kullandık. Saat 8:00 olmadan Kartal civarına gelmiştik ki bir anda trafik sıkıştı. Bize göre hafta sonu olsa da özellikle tersanelerde mesai olduğu ve biz de tam başlangıç saatine denk geldiğimiz için ciddi bir trafik sorunu ile karşılaştık. Ara yolları kullanarak olabildiğince trafikten kaçtık ama nafile. Üstüne üstlük bir de yağmur başladı. Hem de şakır şakır yağan bir yağmur.

Saat hızla ilerledi. Karımız da aç olduğunda İzmit Maçka lokantasında çorba molası verdik, kahvaltı niyetine. Öğleye doğru anca İzmit’i geçebildik. Baktık ki D-100’den ilerlemek mümkün değil, her yer kamyon ve trafik bir türlü azalmıyor, biz de yolumuz az kalmasına rağmen TEM’e girdik.

Bir süre sonra da otoyolda kahve molası verdik.

Saat 12:00 civarı Abant’a yaklaşık. Yoldan, mataraları doldurmak için su ve ekmek alacaktık. Abant’a en yakın yerde durduk ama market yoktu. Biz de 5-6 km. geri, Ömerler köyüne dönmek zorunda kaldık. Doğru düzgün bakkalı olmayan köy benzeri bir yer. Buradaki dükkândan ekmek, su ve sandviç yanına içecek bir şeyler alıp yola devam ettik.

Sonunda saat neredeyse 13:30 olmuşken Abant’a vardık. Önce göl etrafında bir tur atıp sonra arabayı park ettik. Araç yanında sandviçlerimizi hazırlayıp yedik. Çantalarımızı toparlayıp yürüyüşe başladık.

Ekim ayının ortalarını geçtiğimiz için hava saat 19:00 civarı kararacak ama biz öğleden sonra yürüyüşe anca başladık. Yağmur durdu ve hava biraz açtı. Önce asfalttan birkaç kilometre geldiğimiz yönde yürüdük. Sonra yürüyüşü kolay olan toprak bir yoldan yaylaya doğru tırmanışa başladık.

İleride bir ayrıma geldik. Düz gidelim dedik ama şüpheye düşünce GPS ile kontrol ettik ve yanlış yolda olduğumuzu anladık. Geri dönüp diğer yöne doğru tırmanmaya devam ettik.

Patikalar

Zor bir yürüyüş değildi. Ama yokuş yukarı olunca bir de üzerine kondisyon düşük olunca hem yorulduk hem de çok terledik.

Bir süre sonra ortalığı sis bastı. Görüş mesafesi 35-50 metre civarına düştü. Toprak yolu takip etmek zor değil ama gideceğiniz yönde ileriyi göremeyince tam olarak nereye vardığınızı anlamıyorsunuz.

Yaylaya yakın bir yerde bir grup araç gördük. Ağaçların arkasında kalabalık bir grup piknik için oturmuştu. Mangal eşliğinde masalara yiyeceklerini koymuş sohbet ediyorlardı. Yanlarına gidip afiyet olsun dedik ve etraf hakkında biraz konuştuk. Arabalardan sadece ikisinin onların olduğunu öğrendik. Geri kalan araçlar günübirlik gelen mantar toplama eğitim turuna katılanlarınmış.

Grupla vedalaşıp yola devam ettik. Yaylaya vardık ama tam olarak nerede ve nasıl bir yerde olduğumuzu anlayamadık, sisten ötürü.

Sis bastırırken

Yayla sınırında yan yana birkaç yayla evi gördük. O evlerden birine yaklaşınca yayla sakini 2 kadın bizi karşıladı. Hemen buyur ettiler. Kadınlar ile biraz sohbet ettik, etraf görünmediği için nerede ne var, mesafe ne kadar sorularımızı sorduk. Çay davetleri çok çekici gelse de rahatsızlık vermek istemediğimiz için teşekkür edip, dedikleri yöne doğru yürüdük.

Kamp yeri

Yayla sınırlarının etrafında bir tur attıktan sonra, yaylanın sonuna doğru yürürken, genç bir çift ile karşılaştık. Onlar da bir gece önceden yakınlarda kamp kurmuş. Sonra Sinekli yaylasına yakın bir başka yaylaya yürüyüşe gitmişler. Dönüşte bizimle karşılamışlar. Yolun ilerisinde ve yakın yaylada kayda değer bir şey olmadığını söylediler. Biz de oraya gitmeden geri döndük. Bir süre onlarla sohbet edip yürüdük ve sonra da ayrıldık.

Bir süre daha etrafta gezinip birkaç farklı seçeneği değerlendirdikten sonra, kendimize en uygun kamp alanını bulduk.

Bir başka yayla evinin 30-40 metre kadar uzağında, ağaçların altındaki bir düzlüğe yerleşmeye karar verdik.

Yeni aldığım çadırı ve tentemizi kurduk. Hafif atıştıran yağmur altında taburelerimize yerleşip civardan, özelikle yayla evlerinin sundurmalarında bulunan kuru odunlardan topladık.

Yağmur önlemli yaşam alanı

Tenteye yakın ateşimizi yaktık ve harika bir hava eşliğinde akşam sohbetimize koyulduk. Sohbetimiz yanında da klasik temel kamp yemeğimizi yiyip, kahvelerimi içtik.

Gece görüşü


Bu tarz yürüyüşlerde kamp yemeği olarak, hazır fincan çorba, karton bardakta hazır noodle ve konserve hazır yemek, genelde hindi yahni ve etimek tüketiyoruz.

Gece boyunca sürekli yağmur atıştırdı. Şiddetli bir yağış olmadı. Aslında açığa çıkınca yağmur çok da fazla yağmıyordu, daha çok sis vardı, ama sanırım yapraklarda yoğunlaşan ince yağmur ve sis sürekli pıtır pıtır çadır ve tentenin üzerinde damlıyordu. Bu da bize yağmur yağıyormuş hissi veriyordu.

Akşam bir ara odun toplamak için ormana girdik. Aradan yürüyerek ilerledik ve akşamüzeri gördüğümüz genç çiftin kamp yerini bulduk. Oldukça donanımlı ve konforlu bir kamp kurmuşlardı. Biraz sohbet edip ayrıldık yanlarından.

Gece oldukça rahat bir kamp geçirdik. Yeni çadırın tabanı kısmen ince olduğundan altına çadır matını koymuştuk. Mat dediğimiz de aslında bir çeşit branda. Çadır çok soğuk olmadı. Suya karşı da epey iyi performans gösterdi. Ön tarafında bulunan malzeme saklama alanı çok işe yaradı. Çadırın içi de cepleri ve fener askısı ile oldukça kullanışlıydı. Şişme matlarımız ve kışlık uyku tulumlarımız ile üşümeden rahat bir gece geçirdiğimizi söyleyebilirim.

Kamp ateşi başında derin düşünceler

Sabah kalkıp, basit kamp kahvaltımızı yaptık. Çubukta aç bitir sucuk, hazır fincan çorba, krem peynir ve zeytin ezmesi ile etimek.

Eşyaları toparlayıp dönüş yürüyüşüne başladık. Geldiğimiz rotadan kolayca yürüdük, yokuş aşağı. Sonra asfalt yoldan arabanın yanına vardık. Eşyaları yerleştirip bir süre ihtiyaç molası verdik ve dönüş yoluna geçtik.

Yaylada sis dağılınca

Kamp yeri

Kamp yeri ve yayla evi

Gelirken yaşadığımız trafik çilesini daha beterini yaşayacağımızdan emin olduğumuz için direk TEM ve oradan da KMO’ya girdik.

Yolda kısa bir kahve ve yakıt molası dışında durmadan İstanbul’a ulaştık. Gökhan’ı Bakırköy’e bırakmam gerektiği için yine KMO dan TEM e dönüp oradan da Avrasya tüneli ile Bakırköy’e ulaştık. Saat 19:00 civarı Gökhan’ı bırakıp eve doğru dönüşe geçtim.

Tam istediğimiz gibi bir uzun yürüyüş olmasa da en sonuncusunu 2019 yazında yaptığımız yürüyüşlere dönüşün ilk adımını atmış olduk.







Ekim 2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü