Kındıracı İnönü

 Kındıra ekibi olarak kışa girmeden ufak bir kaçamak yapmak için yola çıktık.

Gökhan ve Burak beni evden aldılar ve Ulvi ile buluşmak üzere TEM üzerinden İzmit’e gittik. Tren garının önünde Ulvi ile buluştuktan sonra kahvaltı yapmak için Ulvi bizi bir simitçiye götürdü. Bol bol simit, menemen ve peynir tabakları ile karnımızı doyurup, Ulvi’nin arabanın katılımı ile hedefimize doğru yola çıktık.

Hep görmek istediğimiz ama ulaşımı kolay, büyük şehirlere de yakın diye özelikle hafta sonu ve yaz aylarına kalabalık olduğu için gitmediğimiz İnönü yaylasına doğru yola çıktık.

Ama öncesinde alışveriş yapmak üzere durduk ve kamp yemeklerimizi ve Ulvi’nin spesiyalitesi içkilerimizi aldık. Fazla aşırıya kaçmayan basit bir kamp yemeği alışverişi yaptık.

Kısa bir yolculuk sonrası şehirden çıktık. Düzgün, çoğunlukla asfalt yollardan yaylaya doğru tırmanmaya başladık. Yaylaya varmadan geçtiğimiz kasabalardan yakacak odun alırız diye düşünmüştük, kolayca da buluruz demiştik ama birkaç yer dolaşmak zorunda kaldık. Sonunda odunlarımızı, özelikle belli bir şekil ve boyuttaki odunu ki nedenini az sonra anlatacağım, aldıktan sonra yaylaya vardık.

İnönü Yaylası, içinden küçük bir su akan ince uzun bir yayla. Hafif çukur, kenarlara doğru yükseliyor, sonrasında da ormanlar başlıyor. Manzarası şahane. Kasım ayının ortası olmasına rağmen birkaç kampçı, karavancı var. Ama rahatsız edici boyutta değil. Gerçekten yaz ve bahar aylarında halini düşünemiyorum. Çok kalabalık olacağına şüphe yok. O yüzden sezon dışı gitmek daha mantıklı.



Biz çok güzel bir havaya denk geldik. Yola çıkarken her hava şartı diyerek tam donanımlı çıktık ve gece havanın sıfır dereceye yaklaşacağını düşünerek uyku hazırlıklarımızı da ona göre göre yaptık.

Yaylaya varınca ilk işimiz ağaç hattına yakın ama düz bir alan aramak oldu. Birkaç yere girdik çıktık. Etrafta yürüdük. Bazı yerlerde toprak yumuşak ve kaygan olduğu için Ulvi’nin araba ağaç hattına giremedi. Gözümüze kestirdiğimiz bir yer vardı ama orası tek bir çadır ve tek başına gelmiş biri tarafından tutulmuştu. Onun yakınına yaylanın en ucunda artık yaylanın bitip de toprak yolun dağ içlerine doğru tırmanmaya başladığı yere yerleşmeye karar verdik.


Derken o gencin toplanmaya başladığını fark edip yanına gittik. Sohbete başlayınca az sonra gideceğini öğrendik ve onu yerine yerleşmeye karar verdik. Yer seçimi önemliydi çünkü yağmur ve ısınma için üzerimize tente germeyi onun altında oturmaya karar vermiştik. Bu nedenle tenteyi gerebileceğimiz uygun pozisyonda ağaçların olduğu zemini düz, ağaçların birbirine ne yakın ne de uzak olduğu bir yere ihtiyacımız vardı. Bu yer tam da öyle bir yerdi. Eğer o genç gitmese, yerleşmeye karar verdiğimiz yer içimize tam olarak sinmeyecekti. Ama şimdi yaylanın en sonunda ve yaylaya hafif tepeden bakan hâkim bir noktada kusursuz bir kamp alanımız olmuştu.


Arabaları kap yerinin yanına çekip olası rüzgâra göre pozisyon aldıktan sonra çadırları ve tenteyi kurduk. Tentenin altına da masamızı kurduk. Hali hazırda olan ateş ocaklarından birini de kendimize ateş yeri olarak belirledik. Satın aldığımız odunları dilimleyip, kamp ateşini de hazırladık.

Yaylada aslında bir iki su kaynağı var. Ama çok zayıf akıyordu. Hem yaz çıkışı olması hem de kuraklık etkisi olsa gerek, yayla içi dere neredeyse yok gibi, borularla yaylaya taşınmış kaynak sularından gelen su ise 5 litrelik bir bidonu yarım saatte dolduracak kadar inceydi.

Yakınlarda çok havalı sobalı bir çadır ve bir grup yabancı (muhtemelen Suriyeli) dışında kimse yoktu.

Hava yayla irtifasına ve kasım ayına rağmen oldukça ılıktı. Gece soğusa da pırıl pırıl bir gökyüzü ve yıldız ziyafeti eşliğinde kamp yemeğimizi yiyip, Ulvi’nin nefis kokteylini yudumlayarak, müzik eşliğinde bol bol sohbet ettik ve İsveç ocağıyla boğuştuk.


Evet, özel bir odun derken İsveç ocağı yapacak bir odun da almıştık. Yaklaşık 20 cm çapında ve 30 cm yüksekliğinde bir odunu önce yukardan aşağı sonra da yandan burgu ile delerek içinde ateş yakmak istedik. Böylece onun bir soba ya da ocak gibi içinden yanacak ve biz de üzerinde çay yapacaktık.

Burgu ile deliği açmak bayağı uğraştırdı. Sonunda açtık ama bu sefer de olması gerektiği gibi talaş ve ince dallarla içinde ateşi yakamadık. Kısa yola sapıp, yanıcı madde (acil durum kitinde bulunan vazelinli pamuk, reçine gibi kolay yanıcı maddeler) ile de destekledik ama yine de olmadı. Ortak fikrimiz burgunun çapının çok ince olması nedeniyle yereli genişlikte bir delik açamamamız sebebiyle odunun yanmaması oldu. Burgunun çapı anca 1 - 1,5 cm. olduğu için ne talaşa ve yanıcı meddeler açtığımız delikte dibe gidiyordu ne de paralel delikten yeterli oksijen alabiliyordu. Nihayetinde onca üflemeye itmeye kakmaya rağmen olmadı. Biz de odunu komple yakarak intikamımızı aldık.

 
 


Pazar günü basit kamp kahvaltımızı yaptıktan sonra, yayla içinde biraz yürüyüş yapıp, yakınlardaki çöplüğe dönmüş mağarayı inceledik, sonra da toprak yoldan uzun bir yürüyüş yaptık.  Yakınlarda bir yayla daha vardı ve o toprak yoldan gidiliyordu. Biz de o yaylaya ulaşmak için yürüdük ama sonradan fikir değiştirip dönüşümüz geç olacak diyerek, geri döndük.


Gün içinde günübirlikçiler ve off-roadçular akın etti. Daha önce başka yaylarda yaşayan insanların şikayetlerinde ne kadar haklı oluklarını bir kez daha anladık. O güzelliğin ve sessizliğin içinde güçlü araçlarla ya da motorlarla gelip bağıra çağıra gürültü yapmak hem doğanın hem insanların huzurunu kaçırmak tam da günümüz Türkiye’sinin gelişen maganda kültürünün yansıması.

Baksan hepsi varlıklı, düzgün giyimli, beyefendi kılıklı insanlar ama gel gör ki yaptıkları magandalığın haddi hesabı yok. Ha bu arada, altında modifiye edilmiş 4x4 araçla bisikletle bile gidilebilecek İnönü yaylasına gidip de gar gar motor bağırtmak da en hafif tabirle vizyonsuzluk. Off road yapacaksan, o araçların hakkını verebileceğin yere git de becerebiliyorsan off road gibi off road yap. Yoksa asfalt yol sonrası dümdüz toprak yolda ileri geri motor bağırtmak off road falan değil.

Pazar günümüzü de akşam üzerine kadar bölgede geçirdikten sonra toplandık ve yola çıktık. Ulvi kendi arabası ile yakındaki evine giderken biz her zaman olduğu gibi meşakkatli bir trafik boğuşması sonrası İstoşa döndük.


Kasım 2022

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking