Kındıracı Despot

 

Covid, enflasyon, doların coşması, ekonomik kriz falan derken bir kışı daha düşe kalka atlattık. Yine bir takım Covid kısıtlamaları, Omikron varyantı ile 100 binleri bulan günlük vaka sayısı, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile çalkantılı günler geçirdik.

Havalar da hafif hafif ısınmaya başlamış, yaz da kendini hatırlatmıştı. Daha yaza çok var desek de sanki yaz aylarının bir fragmanı gibi hava ılıklaşınca Nisan’ın başında gidelim dedik yine.

Kaldığımız yerden devam edelim. Kındıracı ekip toplaştık da düştük yollara. Bu sefer istikamet Ege, Saroz körfezinin güney sahillerinde Despot koyu. Amaç macera falan değil. Daha önce gittiğim bir yer. Sadece dostlar arasında güzel bir hafta sonu, açık hava, güneş ve Gökhan’ın balık vurma umudu…

Nisanın ikinci haftası için sözleştik. Yola çok da erken çıkmadık. Ulvi gelip beni aldı, oradan Bakırköy’e gittik. Ulvi’nin arabadan eşyaları Burak’ın Duster’a aktarıp, Burak ve Gökhan’ın sabah aldığı poğaçaları yiyerek yola çıktık.

Yolda ufak bir mola ile güle oynaya önce Tekirdağ’ı geçtik sonra Malkara’ya gelmeden yeni açılan Gelibolu Otoyolu’na girip yaklaşık 3,5 saatte Gelibolu’ya varmış olduk.

Orada yiyecekler için alışverişimizi yapıp yola devam ettik ve Despot koyu denen yere geldik.

Öncesinde yakınındaki diğer koya da bakmak istemiştik. Aslında ulaşması neredeyse imkansız bir koy. Epeyi dik bir patikadan belki 250-300 metre yürüyerek yamaçtan aşağı inilip sahile ulaşılıyor. Sahil güzel ama arkasındaki sık çalılık ve bodur ağaçlık alanda kamp kuracak alan yok. Sahil de çakıllı ve taşlı olduğundan orası da kamp için uygun değil. Şartları zorladık, etrafta dolaştık, eşyaları nasıl indireceğimizi bile düşündük ama yukarı çıkar çıkmaz zorlamanın anlamı olmadığını kabul ederek, Despot’a devam ettik. Doğa ne derse o olur…

Despot’a daha önce de gitmiştik. Atilla, Gökhan ve ben. Burak ve Gökhan’ın ise Bakırköy Team ile daha da önce gitmişliği vardı.

Ama her gezi ayrı bir macera, sanki daha önce buraya hiç gelmemiş gibi hissettim. Öncesinde çok çorak görünen hiç odun bulamadığım yerde bu sefer şahane ağaçlık altına kamp kurduk. Bir de kenarda duran bir karavan vardı, o yollardan nasıl inmiş dediğimiz, o da gitmiş.


Güzelce ağaçların altına yerleşip hemen bir şeyler atıştırdık. Sonrasında Gökhan balık vurma umuduyla hazırlanıp denize girdi. Biz de Burak’ın yeni aldığı portatif, süper rahat kamp koltuklarını sahile götürüp biraz güneşlenelim biraz da keyiflenelim dedik. Koltukların ayakları çakıllı plaja gömüldü, ama biz o koltuklara oturmakta inat ettik. Sonuçta ayaklarının ucundaki plastik parçalar çıkıp kayboldu…

Sonrasında kamp alanında akşam yemeği için hazırlanmaya başlarken Gökhan elinde günün ödülleri ile geldi. Şahane av yapmış. Söz verildiği üzere, balıklar temizlenip Ulvi’ye teslim edildi.

Akşam ise şahane bir mangal keyfine dönüştü, yanında içkilerimizi yudumlayıp ateş başında harika sohbetimizle geç saatlere kadar sohbetimiz sürdü.







Sabah olunca kahvaltımızı yapıp, kampımızı toparladık ve dönüş yoluna geçtik.

Her gezimizde olduğu gibi, ruhumuzu arındıran, hayatın yüklediklerinden az da olsa kurtulduğumuz küçük bir hafta sonu daha geri de kalmış oldu.

Nisan 2022.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü