Geblo Plus

Zor bir kış geçirdik. Herkes, tüm ülke ve hatta tüm dünya… Aşı ha geldi ha gelecek, tedavi ha bulundu ha bulunacak derken 2020’nin kasım ayında başlayan yasaklar haziran ayına kadar devam etti. O uzun ve sıkıcı kış günlerinde sadece gündüz evden çıkıp, akşamları ve hafta sonları eve kapanmak zorunda kaldık. Hatta bayramlarda dahi sokağa çıkma yasakları uygulandı. 

Sonraları yavaş yavaş yasaklar gevşedi, aşılar birer birer onaylanmaya başladı. Hayat yavaş yavaş normale döndü ama yaz ayları kamp için pek de fırsat vermedi.

Tüm bir kışı eve kapalı geçirdiğimiz için önce herkes kendi ailesi ile tatil yapmak, biraz gezmek dolaşmak isteyince hafta sonları ve tatiller birbirini kovaladı. Bir de üstüne tarihte görülmemiş büyüklükte devasa orman yangınları çıkınca, ormanlara girmek de yasaklandı. Böylece kamp yapabilmek için eylül aynın sonunu beklemek zorunda kaldık.

Geblo’ya Ulvi’yi de ekleyerek kamp planı yapmaya başladık. Ne var ki işin içinde 5 kişi olunca uygun zamanı planlamak zaman aldı ve nihayetinde ekimin ilk hafta sonuna sözleştik.

İstikamet Kırklareli, Demirköy yakınındaki Güneşli Göller. 

Ekip oluştu, malzemeler düzenlendi, ben yeme içme alışverişinin bir kısmını hallettim. Bir kısmını da spesiyalitesini hazırlaması için Ulvi halletti.  

Cumartesi sabahı Ulvi, Atilla’yı alıp bana geldi. Eşyaları yükleyip  TEM üzerinden yola koyulduk. Gökhan ise Cem’i aldı onlar da aynı yolu takip ettiler. 

İki araba TEM Selimpaşa üzerindeki Metro turizm dinlenme tesislerinde buluştuk. Hemen yola devam etmeyi düşünüyorduk ama Çakallı menemencisinde kahvaltı etmeye karar verdik. Sıcak ekmek ve yumurta sarısı ile yapılan şahane menemeni, bir kamyon ekmek ve galonlar dolusu çayla gövdeye indirip yola koyulduk. 

Çerkezköy sapağında TEM’den ayrıldık. Çıkışa yakın Opet’te kısa bir mola verip Gökhan’ın arabasının lastiklerini şişirdik, çalışmayan stop lambasını Türk usulü vurarak düzelttik ve yola devam ettik. 

Vize’de ekmek almak için tekrar durduk. Ama almadan devam edip, Sivriler köyüne ulaştık. Burada hem köy kahvesinde biraz sohbet edip, bölge hakkında bilgi aldık hem de ekmek ve odun aldık. 

Bu tarz konforlu kamplarda en yakın yerleşimden odun almak çok çok iyi bir fikir. Hem gidilen bölgede odun bulamama sıkıntısını aşmış, hem de zamandan kazanmış oluyorsun. Ayrıca yağmur sebebiyle ıslanmış odunlarla uğraşmak zorunda da kalmıyorsun.


Çaylarımızı içip Sivrice köy kahvesine veda ettikten sonra kısa bir yolculukla gideceğimiz yere ulaşmamızı sağlayacak sapağa vardık. 

Patika yolunun girişinde duran bir araç ve içindekiler bizi görür görmez fırlayıp gittiler. O zaman anladık ki yağmur riski olan, hatta hafta içinde yağmur yağmış olan bölgeye ilgi oldukça fazla. 

Hedefimizde daha önce fotoğraflarını gördüğümüz dere kenarındaki ahşap çardak vardı. Patika boyunca ilerleyince yolda birkaç uygun alan gördük. Özellikle biri derenin karşı yakasındaydı ama araçla geçerken tam olarak anlayamadık. Haritalardan belirlediğimiz açık alan gibi görünen yerler ise tarla ve fidanlık çıktı. Biraz daha devam edince resimlerdeki çardağı bulduk. Hem yol kenarı, hem yakınında çeşme var hem de derenin yanında. Harika, konforlu bir kamp alanı. Üstelik fotoğraflarda göründüğünden daha büyük,  çok rahat 3 çadır sığabilecek kadar geniş, ahşap zeminli yerden yüksek üzeri kapalı harika bir kamp alanı.


Ancak ne yazık ki doluydu. Orada biraz zaman geçirip yola devam ettik. Daha doğrusu oradaki çocuklarla ki biri bizi görünce fırlayan çocuklardı, etrafta daha birçok şahane kamp alanı olduğunu öğrendik. Gökhan’ın arabasının lastiği patladığı için onlar lastik değiştirmek için geride kaldılar, biz Atilla ile çocukların tariflerine göre yürüyerek kamp alanı aramaya başladık. 

Bölgeye güneşli Göller denmiş ama göller derken öyle göl denebilecek bir göl falan yok aslında. Birkaç küçük çağlayan ve onların oluşturduğu genişçe su havuzları var. Yaz çıkışında olduğumuz için de su miktarı az, gölcüklerdeki su seviyesi de düşük.


Toprak yoldan ilerleyince az ileride dere kenarında bir grup aralıklı geniş gövdeli ağacın arasında harika bir düzlük keşfettik. Üstelik yola da çok yakın sadece 20 metre mesafede.  

Keşfe devam ettik, tarif edilen yerlere ve daha fazlasına baktık. Bir iki güzel yer daha bulduk ama kafamızdaki kamp planına en uygun yerin, ilk bulduğumuz yer olduğuna karar verdik. 

Geri dönüp Gökhan, Cem ve Ulvi’yi aldık ve mekanı gösterdik. 

Herkes çok beğendi. Hava raporları yağmur riski verdiği için branda gerilebilecek ağaçların olduğu bir yere ihtiyacımız vardı ve olabilecek en mükemmel alanı bulmuştuk. Üstelik daha önce birileri aynı noktada kamp yaptığı için, ateş yeri, ocak için büyük taş parçaları, hatta bolca odun bile vardı.


Yerleşip kamp için düzenlemeleri yapmaya başladık. Atilla ocak ile uğraşırken, Cem tenteyi halletti, geri kalanlarda masa, sandalye, mutfak malzemeleri, yiyecek içecekler vs. düzenledik.

Sonrasında Gökhan’ın arabasının patlayan lastiğini tamir ettirmek için Demirköy’e gitmeye kara verdik. Bir lastikçi bulup işimizi gördük. Sonrasında da kamp alanımıza geri döndük.

Akşam yemeğimiz tam bir şölene dönüştü. Ulvi kendi özel tarifi ile tavuk kanatlarını marine etti. Tavukları, getirdiği kebap şişleri ile odun közünde pişirdik. Yanında mezelerimiz ve salatamız eşliğinde şahane bir yemek yedik. Elbette birkaç kadeh içki içmeyi de ihmal etmedik. Cem bu sefer hazırlıklıydı ve 1 şişe viski getirmeyi ihmal etmemişti 😀



Bu arada efsane bir kamp ateşimiz olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Aldığımız meşe odunları o kadar güzel yandı ki ateş boşa gitmesin diye neredeyse sabaha kadar oturacaktık. Tabi Cem hariç… O her zamanki gibi erkenden yatmaya gitti 😅





Gece boyu hafif hafif yağmur yağdı. Ama seçtiğimiz kamp alanı o kadar hedefe uygundu ki, bu yağmurdan neredeyse hiç etkilenmedik. Hem ağaçlar hem de brandamız (çok ihtiyaç duymasak da) bizi yeterince korudu.

Etrafta çok başıboş köpek vardı. Onlara hak ettikleri sevgiyi göstermeyi ihmal etmedik ve yemeklerimizi onlarla paylaştık. Ama yetmemiş olacak ki gece ağaçta asılı duran çöp torbamızı parçalayıp, çöpleri yerlere saçmayı uygun görmüşler. Olsun, sabah etrafı temizleyip çöplerimizi yeniden poşetledik. 

Baktık ki çok yemeyiz dediğimiz ekmeklerden bolca yemişiz, sabah kahvaltısına ekmek az kalmış, Ulvi’yle beraber gidip ekmek alalım dedik. Hem birer çorba içerek güne güzel bir başlangıç yaptık hem de bazı ufak tefek market alışverişlerimizi tamamladık.

Dönüş yolunda da ilk gördüğümüz ama bakamadığımız derenin karşı tarafında kalan yere bakalım dedik. Orası da çok iyi bir kamp alanıymış. Geniş bir yeşil açık alan, birilerinin düzenli kullandığı belli olan bir çardak ve büyük ağaçlarla çevrili güzel bir kamp alanıymış. Dereye de oldukça yakın. Ama orada kamp yapabilmek için araçları dere kenarına doğru inen patikaya sokup, tüm malzemeleri derenin karşı tarafına taşımak gerekirdi. Çardağı saymazsak seçtiğimiz yer çok daha güzeldi.

Kahvaltımızı ve kahve keyfimizi yaptıktan sonra etrafı temizleyip malzemeleri toparlayıp arabalara yerleştirdik ve civarda keşif yürüyüşü yapmaya başladık.  




Bir gün önce Atilla ile bulduğumuz (çocukların tarif ettiği) yerleri tek tek dolaştık. Orman içinde derin bir yay çizdik. Derelerin üzerinden atladık, gittiğimiz yolun ters istikametinden geri döndük. 

Bu uzun ve eğlenceli yürüyüşten sonra arabalarımıza binip, Demirköy’e gittik. Oradan birkaç hediyelik alışveriş yaptık, çay bahçesine oturup birer kahve içtik. Telefondan Fenerbahçe maçının bir kısmını seyredip vedalaştık ve dönüş yoluna çıktık. 

Geldiğimiz gibi 2 ayrı araba dönüşe geçtik ama biz farklı bir dönüş yolu tercih ettik. Ne TEM ne Kuzey Marmara otoyoluna girmeden eski İstanbul-Kırklareli yolu denen, çoğu sakin, ormanlar arasından giden çok güzel manzaralı bir yol… İstanbul’a yakınlaşınca da yol yeni havalimanı bağlantısına dönüştü ve 4 şeritli otoban gibi oldu. Neredeyse hiç trafiğe takılmadan rahatça Kağıthane’ye vardık.

Diğer ekibe göre daha rahat ulaştık diyebilirim. 


Evin önüne varınca eşyaları yüklenip Ulvi ve Atilla ile vedalaştım.

Bu gezi Atilla’yı, İngiltere macerası başlamadan önceki son görüşümüz oldu.

Sevgili Ati, sana bir kez de buradan önündeki yeni hayatta başarılar ve bol şans diliyorum.👋😥

Ekim 2021


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü