Geblo

 En son hangisiydi hatırlayamamak çok ağır gelse de, o kör talihi yenip “Geblo” yu toplamayı başardık.

Yılar yılları kovaladı, hep bir şeyler oldu. Ya birbirimizi unuttuk ya da birbirimizi bekleyemedik.

Ama hepsi geride kaldı ve geçmişi 30 yıla dayanan 4 sıkı dost, tıpkı yıllar önce “amaç hayatta kalmak” diyerek atıldıkları kamp ve trekking maceralarında yıllar sonra tekrar bir araya geldiler.

Bu sefer amaç hayatta kalmaya çalışacak bir maceraya atılmak değil. Birlikte güzel vakit geçirip yiyip içmek 😀

Alışverişi ben hallettim. Atilla sabah erkenden gelip beni aldı, oradan KOM’a gidip Gökhan’ın arabaya yerleştik ve yola çıktık. Cem’i yoldan alacağız…

İstikamet, bildik bir yer, Kerevizdere. Güzel bir kamp ve Gökhan için dalış mekanı. Ayrıca Cem’in olta denemeleri için de uygun kayalık yerler var.

Cem’i almak ve yıllar sonra Buket teyzenin sofrasına dördümüz oturmak için Marmaraereğlisi’nde durduk. Nefis bir kahvaltı ve güzel sohbetten sonra Cem’in eşyalarını da arabaya yükleyip yola devam ettik.

Eceabat’ta durup çorba içerek öğle yemeği kısmını hallettik. Daha önce de alışveriş yaptığımız fırından ekmek, tekel bayiinden bira ihtiyacımızı tamamlayıp, Kerevizdere’ye vardık.  


Eşyaları yüklenip sahile indik. Ancak bizi kötü bir sürpriz bekliyordu. Kerevizdere’nin en güzel taraflarından biri olan derme çatma masa artık orada değildi. Biz de Cem’le arabaya ikinci turu yapıp masa ve sandalyeleri aşağı indirdik.


Bu sefer eskiden masanın olduğu ağaçlık alana değil de biraz daha yakındaki ağaçlık kısma yerleşmeye karar verdik. Gökhan hazırlanıp dalışa gitti biz de önce nefis havayı değerlendirip denize girdik. Sonrasında kamp alanına yerleştik, çadırları kurduk ve odun toplamaya giriştik.


Odun toplama kısmını epeyi bir abarttık. Gökhan’ın yaptığı katlanır kolastar testere ile kuru bir ağacın gövdesinden parça çıkarttık. Sonra da benim aldığım kamayı kullanarak kütüğü yardık ve parçalara böldük. Böylece ateşi verimli yakabilmek için bolca dilimlenmiş odunumuz oldu.

Akşamüzeri Cem’in olta takımları ile birkaç deneme yaptık. Su çok sığ olduğu için hiçbir şey olmadı. Hava kararmaya yakın yemeğe giriştik. 


Mangalda köfte, meze, salata ve rakı eşliğinde akşam yemeğimizi yiyip, Fenerbahçe maçını seyrettik. Gece boyu ateş başında sohbet edip, yıldızları seyrettik. Bir ara yaklaşan deniz polisi ışıkları bizi endişelendirse de kötü bir şey olmadı ve gecenin geç saatlerine kadar sohbetimiz devam etti. Yanımıza aldığımız tadımlık viski kimseye yetmeyince, Cem’in gece boyu o viskiyi alacaktık deyip durdu 😅


Tabi ki Cem erkenden yattı. Ve erkenden de kalktı…

Sabah, Cem oltasını alıp yeni denemeler yaptı ama sonuç alamadı. Güzel bir kahvaltı yaptık. Gökhan yeniden av için suya girdi, biz de yüzmek için girdik. Akşama kadar harika zaman geçirdik, bol bol sohbet ettik.

Gökhan bir klasik olarak sudan eli boş döndü. Akşamüzeri hava kararmaya yakın toparlanıp yola çıktık. Yolda Alçıtepe’deki Sargı Yeri müzesini gezmek istedik ama birkaç dakika önce kapanmış. Biz de bir daha gelmeye ama çoğunlukla şehitlikleri gezmeye karar verdik.

Dönüş yolunda Gelibolu’da durup Çakırlar lokantasında akşam yemeğimizi yedik. Sulu yemek ve ızgara bulabileceğiniz çok başarılı bir esnaf lokantası. Fiyatları Gelibolu’ya göre biraz pahalı ama son derece lezzetli. Temiz ve ufak bir dükkan. Daha önce de birkaç kez burada yemek yemiştik. 

Akşam yemeğimizi yiyip çaylarımızı içtikten sonra yola devam ettik.

Cem’i bırakmak için Marmaraereğlisi’nde duruca, iş kahve ve sohbet molasına dönüştü. Yaklaşık bir buçuk saatlik molanın ardından İstanbul’a dönüş için yeniden yola çıktık.

Tadı damağımızda kalan harika bir gezi oldu. Devamının geleceğinden artık şüphem yok ve bir sonrakini sabırsızlıkla bekliyorum.

Ekim 2020 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü