Yaylalar Yaylalar...

Bir önceki kamp maceramız, olumsuz saha ve zemin şartları yüzünden evde gecelemeye evirilince, bu kamp daha da önem kazandı.

Öncesinde Gökhan ile etraflı bir çalışma yapıp, rotamızı belirledik.

Bu sefer amacımız, son zamanlardaki tercihlerimizin aksine Batı Karadeniz bölgesine gidip yaylada konaklamak, yine yanımıza çadır almayarak brandadan kendi barınağımızı inşa ederek gecelemek.

Öncesinde Gökhan’la buluştuk. Birçok alternatif üzerinden seçenekleri sıralayıp gruplandırdık. Sonrasında Sultanpınar, Acelle ve Karagöl yaylaları üçgenine gitmeye karar verdik. Bu yaylalar birbirine oldukça yakın, su kaynakları bol, içlerinde dere ve gölet var. Ayrıca civarında yerleşim yerleri de var. Orman içi olduğundan yakacak odun toplamak sıkıntı değil. Yakında yerleşim olması, olası bir terslikte yardım çağırmak için iyi. Hem de uzun zamandır gitmediğimiz bir bölge ve farklı bir coğrafya.

Gökhan bir gün öncesinden bana geldi. Gündüzü ve geceyi hazırlanıp eğlenerek geçirdik. Sonrasında sabah 5 gibi kalkıp yola çıktık. D100 üzerinden Akyazı’ya gelip oradan GPS haritalarını takip ederek Sultanpınar’a geldik. 

Sultanpınar
Sultanpınar

Harika bir hava, nefis bir doğa, İki küçük gölet, etrafta bolca yayla evi. Ama sakin. Pek fazla insan yok görünürde. Göl civarında biraz dolaştık. Birkaç fotoğraf çekip olası kamp alanlarına baktık. Doğa çok güzel, yayla etrafındaki ağaçlık alanlar çok sık. Ama eğim de var. Göle yakın açık alanlarda kamp yapılır ama çok açıkta kalınacak. Bu da tercih ettiğimiz bir durum değil açıkçası. Hem rüzgar alması hem de odun kaynaklarına uzak olması, açık alanda kamp için sorun oluyor. O nedenle ağaç hattına yakın ama düzlük bir yer bulmamız lazım. Daha uygun yer bulamak için fazla durmadık.

İlk bakış

Öğle olmadan Acelle Yaylasına doğru yola çıktık. Burası Sultanpınar’a göre daha ufak ama daha güzel. Göl kenarında günübirlik gelenler için düzenlenmiş alanlar var. Göleti oluşturan bentin yanında harika bir kamp alanı bulduk. Arabaya yakın küçük bir tepe. Nefis göl ve orman manzarasına sahip aynı zamanda ağaç hattına ve odun kaynaklarına yakın. Alanı beğenip yerleşmeye karar verdik. Arabanın yanında termos çayımız ve sandviçlerimiz ile karnımızı doyurup, etrafta keşfe çıktık. Biraz orman içine, biraz tepelere, biraz toprak yollardan, biraz dere yataklarından keşif yürüyüşleri yaptık. 

Acelle göleti

Başka güzel kamp alanları da bulduk. Ama bulduğumuz yer kadar güzel değillerdi. Daha doğrusu istediğimiz tarzdan farklı, orman içi kamp alanlarıydılar. Özellikle göletin ucundaki toprak yolun köşesinden orman içindeki patikaya yaptığımız yürüyüş ile bulduğumuz alanlar gerçekten orman içi kamp için kusursuz alanlardı.

Kamp yerinin yanı başındaki dere

Günü keşif yürüyüşleri ile bitirdikten sonra akşamüzeri odun toplamaya giriştik. Biraz mesafeli bir yerden oldukça fazla miktarda odun taşıdık. Kamp alanı olarak seçtiğimiz küçük tepenin yanından patikayı takip ederek orman içine ilerleyip orada yol kenarlarına yayılmış odunları toplamaya giriştik. 

Keşif yürüyüşü

Yaylada olduğumuz için hava akşam oldukça serin olacaktı. Bu nedenle bolca odun toplamız gerekiyordu. Patikadan ileri epey yürümüşüz farkına varmadan. Yol boyunca sağa sola koyduğumuz dalları ve odunları toplaya toplaya gelirken, yükümüz de oldukça arttı. Dalları kolay taşımak için yanımıza bagaj lastiği almıştım. Uçları kancalı olanlardan. 6-7 büyük dal parçasını uçlarından bagaj lastiği ile bağlayınca yerde sürükleyerek taşıması kolay oldu. Daha doğrusu birkaç tur atmak yerine bir kerede 15-20 kiloluk dal ve odunu sürüklemiş olduk. Yine de epey yorucu oldu ama bütün geceyi ve hatta fazlasını idare edecek kadar odunumuz oldu.

Yakacak odun dışında basit inşaat işi için de odun toplamamız gerekiyordu. Bunun için ise orman içinde bolca bulunan yabani fındık dallarını testeremiz ile düzgünce köke yakın yerlerinden keserek kamp alanımıza getirdik. Yabani fındık tek kökten çıkan birçok daldan oluşuyor. Dallar 5-6 cm çapında oluyor. Dallardan birini köke yakın yerlerinden düzgünce kesmek ağacın kendisine zarar vermiyor. Ayrıca aynı yerden bolca yeni filiz çıkmasını da sağlıyor. Yapacağımız basit inşaat işleri için olabildiğince düz birkaç parça 2-3 metrelik dal kestik.

Sonrasında kamp alnını düzenleme işine giriştik. Gökhan’ın tentesi ile Kızılderili çadırı gibi konik bir çadır kurmak için denemeler yaptık. Fındık dallarından biri ile merkez direği hazırlayıp tenteyi yere kazıklarla sabitleyerek çadırımızı kurduk. Benim çadır matını da iki kat yapıp zemine serdik. Matı çadır direğiniz altından kaydırarak geçirdik. Yani direk toprağa çakılı değildi ama matın üzerinden kaymadı ve oldukça sağlam durdu. 

Barınak

Barınak bittikten sonra ataş kalkanı yapmaya başladık. Fındık dallarını yaklaşık 1 mt boylarda kesip uçlarını sivrilttik. Kazıkları düz bir çizginin bir altına bir üstüne geçek şekilde yere çaktık. Sonra bu kazıkların arasını çam dalları ve dikenleri ile doldurup sık bir duvar oluşturduk. Rüzgarın estiği yöne ateşi koruyacak şekilde L şekilde iki tane kalkan yaptık.  Ateş, barınağımızın birkaç metre önünde, L şeklinde kalkan da ateşin solunda ve arkasında olacak şekilde ateş çukurumuz ve taşlarımızla her şeyi hazırlayıp havanın kararmasına yakın işimizi bitirdik.

Ateş çukuru ve kalkanı
Barınak çalışmaları devam ediyor

Sonra yemek işine giriştik. Ateş üzerinde tavamızda köftelerimizi yapıp, bol tereyağında istiridye mantarı kavurduk. Küçük buzluğumuzu masa olarak kullanıp taburelerimiz üzerinde yemeğimizi yedik.

Nefis akşam yemeği

 Akşam hava biraz bozdu. Oldukça serinledi ve bulutlar aşağı indi. Havada o kadar ağır bir nem vardı ki üzerimizdeki her şey sırılsıklam oldu. Açıkta kalan eşyaları toparlayıp barınağa girdik. Şişme matlarımız üzerinde uyuduk. Konfor açısından çadırdan farkı yoktu. Kenarlardan ya da zeminden soğuk gelmedi. Hava da aşırı soğuk değildi elbette ama hem irtifa hem de rüzgar sebebiyle geceyi kalın polarlar ve montla geçirdik.

Gece çalışmaya devam

Gece bir ara Gökhan kalkıp etrafta dolaştı. Garip sesler gelip duruyordu ve sesin kaynağına kafayı taktığı için etrafta dolaştı biraz. İlginç bir doğa olayına şahitlik ettik. Aslında yatmadan önce de aynı şey oluyordu. Sadece yakınımızdaki ağaçların etrafında yağmur yağarken ağaçtan uzaklaşınca yağmur yağmıyordu 😀 

Gece çöken sis ve bulutlar

Aslında sebebi oldukça basit. Daha önce de belirttiğim gibi yağmur yüklü bulutlar o kadar alçaktalar ki bulunduğumuz irtifaya kadar inmişlerdi. Adeta bulutların içinde yüzüyorduk. Görüş mesafesi 3-5 metreye kadar inmişti. Bu su buharı yüklü bulut herhangi bir yüzeyle temas edince üzerindeki buhar yoğunlaşıp damlalar oluşturuyor, biriken damlalar artınca bulunduğu yüzeyden damlayarak yağmur yağıyormuş gibi bir etki bırakıyor beraberinde de garip sesler çıkıyordu. Üzerinde binlerce yaprak olan ağaçlarda daha fazla yoğunlaşacak alan olduğu için ağaçların altında yağmur yağıyordu.

Sabah manzarası

Sabah pırıl pırıl bir havaya uyandık. Klasik sucuklu yumurta, peynir zeytin ve domates içeren kamp kahvaltımızı yapıp toparlandık ve günü kalanı için plan yapmaya başladık.

Aklımızda biraz orman yürüyüşü yapmak biraz da civardaki diğer yaylaları keşfetmek var.

Acelle yaylası ile Karagöl yaylası arasında bir toprak yol ve o yolun sonunda ismini bilmediğimiz haritalarda işaretlenmemiş bir yayla daha fark ettik.  O yaylaya araçla gidip orman içi yürüyüşle Karagöl yaylasına gidebiliriz diye düşündük.

Binek arabayı biraz zorlayan yol nedeniyle riske girmeyip aracı bıraktık ve kısa bir yürüyüş ile yaylaya vardık. Gerçek bir yayla ve harika doğası var. Üzerinde 10-15 kadar ahşap yayla evi olan etrafı ağaçlarla çevrili harika bir çimen alan. İçinde de dere geçiyor. Gerçi biz oradayken kuruydu ama baharda mutlaka suyu oluyordur. Oradaki birkaç kişi adının Çardaklı olduğunu söyledi. Hakkında hiçbir kaynak bulamadım.

İkinci günün keşfi

Orada biraz dolaşıp boş ahşap yayla evlerini inceledik. Western filmlerindeki kovboy evlerine benziyorlardı.  Yaylanın etrafı dik tepelerle ve sık ormanla çevrili olduğu için buradan Karagöl yaylasına yürümeyi ve geri dönmeyi göze alamadık. 

Western filmi seti gibi

Sonrasına arabaya dönüp uzun bir yol kat ederek Karagöl yaylasına ulaştık. Burada orman yürüyüşü yaparız diyorduk ama göl ve etrafı mesire alanına çevrilmiş. Aile kampçıları için ideal bir alan olmuş. Etrafta pek yürüyüş yapılacak durum da yoktu. Madem öyle biz de başka yerler buluruz dedik ama sürekli dik tepeler, vadiler ve akarsu kenarından yolları takip ede ede Geyve’ye vardık. O noktadan sonra da aramayı bırakıp eve dönmeye karar verdik. 

Yol üzerinde yol kenarında manzaralı bir yerde durup son kalan yiyeceklerimi yedik. Konserve füme uskumru, kavun ve bir miktar beyaz peynir. Bir rakımız eksikti… 

Bir süre sonra TEM’e vardık. Dinlenme tesisinde çöplerimizi atıp, korkunç bir kamyon ve tır trafiği içinde İstanbul’a döndük.

Eylül 2020









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü