Daha yiyelim hey hey


Doğada ne yapmak istediğiniz çizginin ne tarafında durup hangi yöne bakmak istediğinize göre değişir. Bazen sırtına çantayı alır dağ tepe yollara düşersin. Çadır bile almaz, barınak yaparsın tenteyle. Bazen arabanın bagajını tıka basa doldurur,  neredeyse evinin konforunu taşırsın yanında.
Bu sefer Ethem ve Ekrem ile beraber 3 kişiyiz.
Acelemiz yok, malzememiz bol, Ethem’in arabası yeterince büyük. Deniz kenarında kamp kurup kendimizi yemeğe ve içmeye vereceğiz.

Cumartesi sabahı 8:30’da Ataköy’de buluştuk. Arabaya yerleşip yola çıktık. Önce benzin istasyonunda durduk, yakıt almak için ama Ethem 2 torba dolusu poğaça börek ve meyve suyuyla döndü. Hem arabanın hem bizim depoları doldurmuş olduk.
Hava yumuşak, güneşli ve yollar sakindi. Yavaş yavaş sohbet ede ede Tekirdağ’a geliyorduk ki Melih Öge’ye uğrayıp çorba içmeden devam etmenin gezinin ruhuna aykırı olduğuna karar verip, durduk.
Birer kelle paça çorbasını bol sarımsaklı, sirkeli ve acılı mideye gönderip, yeme içme şölenine resmi startı verdik.

Sonra yavaş ve muhabbetli yolculuğumuza Yaman Peynir’de mola verdik. Akşam rakının yanına ve kahvaltı için bol yağlı beyaz peynir aldık.
İstikamet Keşan.
Keşan girişindeki 5M Migros’tan (eski Kipa) 3 kişiye 5 torba alış veriş yaptık. Hemen hemen tüm yiyecek içeceğimizi aldıktan sonra, önce oto sanayiye girip arabada baş gösteren ön takım sıkıntısına baktırdık. Önemli bir şey olmadığını öğrenince en iyi bilgiyi yerlilerden alırız diyerek nereden et alalım diye sorduk. Kaymazlar Kasap dediler. Oradan Kaymazlar Kasaba gittik. Gerçekten de nefis kalite 6 parça tam kıvamında dövülmemiş antrkot alıp yola çıkacaktık ki,  en iyi bilgiyi yerlilerden alırız diyerek nereden kokoreç yiyelim diye sorduk. Şirinler Kokoreç dediler. Oradan Şirinler Kokoreç’e  gittik. Gerçekten de nefis kalite yarım ekmek kokoreçleri yedikten sonra yola çıkacaktık ki,  en iyi bilgiyi yerlilerden alırız diyerek…. Hep böyle devam etmedi elbette… 

Bu arada oduncuya uğrayıp bir çuval odun aldık akşam ateş başında rahat etmek için.
Karnımız tok sırtımız pek, istikamet Gökçetepe.
Bahçeköy’den biraz sebze ve kavun da aldık. Yola çıkıp da yoldaki köylülerden alış veriş yapmamak gezinin ruhuna aykırı olurdu.
Daha önceden tecrübe ettiğim koylardan birine indik. Koy epeyi kalabalıktı. Sahilde bir ağaç altı boştu ama orada da arı kovanı olduğunu öğrenince ne yapalım ne yapalım diye düşünmeye başladık. Sonra havanın çok da yakmadığını düşünüp ağaç altına gerek olmadığına karar verdik ve kumsala yakın arabayı yanaştırmaya karar verdik.
Arabanın önüne ve arkasına doğru çadırları koyup tam kumsal kenarına da denize karşı masaları yerleştirdik.

Günün geri kalanını denize girmek ve yemek hazırlamakla, sonra da gecenin 3 üne kadar sohbet edip yeyip içmekle geçirdik. Bol sohbet, nefis mezeler ki hepsini biz yaptık, harika bir hava, çıtır çıtır yanan ateş, mükemmel mangal ve şıkır şıkır yıldız manzarası. Daha ne olsun…


Ertesi sabah hava açıktı. Dolayısıyla güneş daha fazla ısıtıyordu. Çadırlar çok ısınınca erkenden kalktık ki hiç de kalabilecek durumda değildik J
Biraz sohbet biraz deniz sonrası kahvaltı şölenine giriştik ama olmadı. Komşu arı kovanının afacan sahipleri şölenimize ortak olmak istediler.
Kendilerine misafirperver davranmak istesek de yavuz hırsız ev sahibini kovdu. Biz de masayı uzaklara kaçırdık ama peşimizden geldiler…

O arada sınırım arı soktu. Belimde oluşan yanma ve şişliğe kibrit başını tükürükleyip üzerine sürerek müdahale ettim. Gerçekten de işe yaradı. Acı ve yanma hissi çabucak kayboldu hatta şişlik bile indi.
Sonrasında çay & kahve eşliğinde biraz sohbet biraz deniz derken öğleden sonra toparlanıp yola çıktık.
Kahvaltı sonrası ne yapmamız gerekiyordu? Elbette derhal öğle yemeğini yemek J bunun için hedefimiz Keşan’ın meşhur satır eti. Bunun için de Kavaklı Satır et restoranına gitmeye karar verdik.
Gökçetepe çıkışı Bahçeköy’e gelip Çanakkale yönüne döndük. Birkaç kilometre ileride restorana vardık. Mükemmel satır etimizi salata ve kalıp gibi süzme yoğurt ile birlikte afiyetle yedik.

Ve dönüş yoluna geçtik.
Dönüşte yolda pek oyalanmadık. Fazla geç olmadan vakitlice İstanbul’a varalım diye hiç mola vermedik. İstanbul’ kadar rahat ulaştık. Her zamanki gibi İstanbul trafiğinde boğuştuktan sonra, önce Eko’yu metroya bıraktık. Sonra Ethem bende çok malzeme var diye eve kadar getirdi. Saat 19:30 civarı eve girmiştim.
Uzun bir süre konuşup konuşup bir türlü yapamadığımız “konfor ve gurme kampını”  sezonun sonuna denk getirsek de büyük bir iştahla ve başarıyla gerçekleştirdik.
Aynı ekibin bir de ada macerası olacak.
Sabırsızlıkla bekliyorum.
Eylül 2019






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü