9 dan 5 e
9 dan 5 e
Kamp sevdasına daha 17-18 yaşındayken tutulmuştuk. İlk
kampımız amatör malzemelerle 1990 yazında Saroz Körfezi Gökçetepe Kamp
alanıydı. Takiben eden birkaç yıl boyunca Cem, Atilla, Gökhan ve ben kamp ve
doğa yürüyüşleri yaptık, nispeten bir adım daha ileri gitmiş malzemelerle. O
yıllarda, yani 90ların ilk yarısında, malzemeye erişim hem sınırlıydı hem de
çok pahalıydı.
Sonra yıllar birbirini kovaladı, herkes bir köşeye savruldu.
Bu dört kişi bir daha kamp yapamadı. Atilla’nın katılımıyla üçlü olduk bu sene
ama dördü bulamadık.
Bu arada ben ve Gökhan ayrı ayrı kamp ekipleri de
oluşturmuştuk. Bakırköy Team Gökhan’ın takımı ve son dönemde ben daha çok o
takım içindeyim.
E dedik, bu iki takımı birleştirelim, Geblo ve Bakırköy Team
Extended kadro ile 9 kişi Saroz’a gidelim.
Erişimi kolay, gidilecek yer belli. Planlama ve alışveriş
sorunsuz. Hatta gidilecek koya kadar her şey belli.
Öyleyse verelim ateşe odunu, Tümay, Gökhan, Atilla, Cem,
Burak, Soner, Altuğ, Mustafa ve Ulvi’den oluşan kadro ile yürüyelim dedik.
Ta ki son haftaya kadar. Gideceğimiz hafta sonundan önce
dökülmeler başladı. Geblo’dan Atilla ve Cem, Bakırköy Team’den Mustafa,
Extended kadrodan Ulvi gelemediler ve böylece 9’dan 5’e düşmüş olduk.
Planlama hasar görse de temel değişmedi.
Bir gece öncesinden Bahçelievler’e gittim. Cumartesi sabahı
6’da oradan hareket ettik. Ben Soner ve Altuğ bir arabada, Gökhan ise Burak’ın
arabasındaydı.
Yolda daha önce iki kere kazık yediğimiz yerde, yani Yenice
girişindeki Shell benzin istasyonu yanındaki Melih Öge’de duralım dedik. İki
sefer çok pahalı gelen yer bu sefer o kadar pahalı gelmedi. Gerçi diğer yerlere
göre pahalı olsa da Yay Oba’nın berbat çayı ve iğrenç çorbasına da 10 TL
vermiştik daha önceleri. Haksızlık ettiğimizi kabul ettik. Evet, yol üstü bir
yere göre pahalı ama lezzet 10 numara, tuvaletleri ve restoran pırıl pırıl.
Neyse, devam ettik yola…
Usulca geldik Keşan’a ve Kipa’ya girdik. Kardeşim ne alış veriş, onu da
alalım bunu da alalım derken 2 saat sonra 10 torba ile zor çıktık. Derhal kamp
alanına intikal ettik.
Yerimiz belli, Gökçetepe Kamp alanını geçer geçmez ilk koy.
Varışımız 11’i buldu…
Önce kahvaltıya girdik. Masa sandalye kurup kahvaltımızı
ettik. Çay kahve sohbet derken öğleden sora oldu. Baktık etrafta yakacak fazla
bir şey yok, atladık Burak’la arabaya doğru köye… Köyde kullanma suyu doldurup
yakacak odun aldık. 1 saat olmadan geri döndük. Bir kısım suya girdi, zıpkınla
balık avlamak için, bir kısım karada kaldı.
Okçuluk oyunları bu gezinin temel eğlencesi oldu. Burak’ın
getirdiği yay ve ok ile atış talimi yaptık. Hiç de kolay değil. Hem ciddi bir
fiziksel güç hem de teknik gerektiriyor. Oku hedefe tutturmak için defalarca
atış yapmak gerekiyor. Gerçi kullandığımız yay, solak yaydı ve biz rahat
kullanamadık ama yine de yayın tutuşu, kirişin çekişi, hedefleme, oku bırakmak
gibi detaylar çok dikkat ve gayret gerektiriyor. Gerçekten çok tekrar ve alışkanlık, aynı zamanda
kol, omuz, bilek ve sırt kaslarının idmanlı olmasını gerektiriyor.
Akşama doğru herkes denizden çıkınca orman muhafazan kontrol
aracı geldi yine. Gelen kişi tek başınaydı ve sadece ağaçlara yakın ateş
yakmayın kumsala doğru yakın diye rica edip gitti. Biz zaten hiçbir zaman
ağacın dibinde ateş yakmayız ama bu sefer iyice açığa yakmaya karar verdik
orada önceden kullanılan bir ocağa malzemelerimizi hazırladık.
Akşam yemeğimiz epey zengin oldu. Salatamız, köftemiz,
tadımlıklarımız, balığımız... Ama yine kumpiri tutturamadık. Daha doğrusu
kısmen tutturduk. Aldığımız patatesler çok büyük olunca ve çok patates olunca
ateşe iyi yerleşmediler haliyle de bir kısmı iyi pişti bir kısmı pişmedi. Bazı
patateslerin yarısı pişti yarısı pişmedi. Yine de pişen kısımları birleştirip
zeytinyağlı, kaşar peynirli nefis kumpiri yiyebildik…
Soğanda yumurtamız ise tadımlıktı, sadece iki tane yaptık
ama oldukça iyi piştiler ve çok lezzetli oldular.
Kömür ateşinde eritmek istediğimiz helvamız ise ateşte fazla
kalınca eriyip yandı ve yiyemedik J.
Gece nefis bir ateş başı sohbet oldu. İçeceklerimiz ve abur
cuburumuzla uzun bir ateş başı keyfi yaptık. Hava harikaydı, hem açık hem ılık…
Gece herhangi bir sorun olmadan geçti, ne fırtına çıktı, ne
yağmur yağdı ne de ecinniler bastı ortalığı J.
Sakin sakin uyuduk. Hatta öyle çok uyuduk ki sabah erken kalkıp dalışa
gidecekler gidemedi.
Geniş, yayıla yayıla harika bir kahvaltı yaptık. Sonra
ekipler yine dalışa gitti, ben de sezonun kapanışını yapıp biraz yüzdüm.
Gittiğimiz her yerde çöpten şikâyet ediyoruz. Bu sefer de
bir iki kampçı vardı etrafta. Ama başka yerlere göre daha az çöp vardı. Yan
koyda bir sene önce çok fazla çöp görmüştük. Ya biraz temizlenmiş ya da
insanlar bilinçlenmeye başladı. Geceleyenlerde bir sıkıntı görmedim ama Pazar
günü öğleden sonra bir minibüs içinde 6-7 kişilik kızlı erkekli genç bir grup
geldi. Belli ki yakın çevreden geliyorlar. İsim vermeyelim ama plakalarından
belli. Geldiler, biraz uzağımıza yerleştiler, mangal yaptılar, yediler,
içtiler, her şeyi bir poşete doldurdular sonra da o poşeti, mangal artıklarını
ve pet şişelerini bırakıp gittiler. Bu insanları eğitmek mümkün değil.
Magandalık genlerinde var. Söylesen kavgaya varıyor. Çaresiz baka kaldık
arkalarından. Bir şikayet mekanizması geliştirmeli ama nasıl bilmiyorum. Etraf
zaten önceden kalanlar çöplerle dolu, kimin nereyi ne zaman kirlettiğini takip
etmek mümkün değil. Neyse… Yapacak bir
şeyimiz olmadan akşamüzeri yavaş yavaş toparlandık ve yola çıktık.
Sakin, güzel ve bol sohbetli bir yolculuktan sonra İstanbul’a vardık.
Ekim 2018
Yorumlar
Yorum Gönder