Bir de benden dinle… Erikli Yaylası ve civarı…
Bir de benden dinle…
Erikli Yaylası ve civarı…
Bu yıl, doğada zaman geçirmek açısından bereketli oluyor.
Temmuz ayının sıcaklarından ve İstanbul’un gürültüsünden
kaçmak için Erikli yaylasına gitmeye karar verdik. Bu sefer ekipte Eko ve bir
süredir tanışmamıza rağmen birlikte hiç zaman geçirmediğimiz Bülent var.
Kar Leoparları |
Üç kişi olacağız.
Bütün kışı, yazın şunları yapacağım diye plan yaparak geçirip sonra
yazın bir türlü fırsat bulamamak da kaderimizde var. Önce ramazan ayı, sonra
tatili, sonra birkaç başka plan yüzünden ancak temmuz ayının ikinci haftasında
bir araya gelebildik.
Cumartesi sabah erkenden Levent’ten başlayan yolculuğumuz
aslında oldukça kısa sürecekti. Konuşkan ve gözlük takmayan miyop yardımcı
pilotun üstün gayretleri ve kaçan birkaç sapak sonrası yarım saat kadar kadar
gecikmeyle Yalova’da mola verdik. Özdilek alışveriş merkezi hem yiyecek içecek
ihtiyaçlarını karşılamak hem de sabah kahvaltısı yapmak için ideal bir yer.
Alışveriş sonrası Çınarcık ve Teşvikiye üzerinden Erikli
Yaylası, Teşvikiye Kent Ormanı tabelalarını takip ederek 10:30 civarı kent
ormanına ulaştık. Buralar çok bilinen rotalar. 20 sene önce geldiğimden çok
farklı. Yollar asfalt, etrafa tesisler yapılmış. Dolayısıyla da çevreye ve
etrafındaki diğer insanlara zerre saygısı olmayan maganda sürüleri tarafından
işgal edilmiş. Bu zaten bilinen ve beklenen sonuç. Dolayısıyla durmadık bile, 2
km ilerideki Dipsiz Göle devam ettik. Bence çok matah bir yer değil. Göl,
bölgenin hafif kırmızımtırak suyu sebebiyle kahverengi tonlarında. Boyutları küçük ve kenarları dik eğimli, çukur içine dolan sular ile oluşmuş. Gölün
kenarında düz alan yok. İki küçük grup gölü çevreleyen orman içinde eğimli
alanlardaki daha az eğimli ufak yerlere kamplarını kurmuşlardı.
Büyük Dipsiz Göl |
Bir sonraki küçük göle doğru ilerlemeye karar verdik.
Yaklaşık 4 km kadar ileride diğer göl var bu daha da küçük bir göl, ancak gölün
kıyısı sazlık, yüksek otlar ve bataklıkla çevrili olduğundan kıyısına
erişilemiyor. Göl görülmese de yanında bazı düzlükler var, daha önce
piknikçiler uğramış, yerlerdeki çöplerden belli. Buranın sorunu da açıklık
olması ve yeterli ağaç gölgesinin olmaması. Ama en büyük avantajı, yoldan fark
edilmesi zor, küçük bir girişi olması sebebiyle görünmemesi ve etrafta kimsenin
olmaması. Biraz dolaşınca ağaçların altında az eğimli olsa da kamp atmaya uygun
bir yer bulduk ve derhal yerleşmeye karar verdik.
Kamp alanı |
Biraz yukarıda yol kenarındaki çeşmeden portatif bidonumuza
10 litre kadar su doldurduk. Su hafif kırmızı renkte, zaten sebilin içine
aktığı yalak ve derenin aktığı yol boyunca taşlar da kırmızımtırak bir renge
bürünmüş. Sanırım bolca demir içeriyor. Şimdilik zehirlenmedik. Uzun vadeli bir
zararı varsa da bilemeyeceğiz.
Su doldururken |
Çadırlar, masa, sandalyeler vs. kamp kurulduktan sonra,
Bülent kamp ateşi için ocak hazırlamaya talip oldu, Eko ile ben de göle,
Teşvikiye kent ormanına ve Erikli yaylasına yürüyüş yapmaya karar verdik.
Kamp hazır |
Gidiş dönüş yaklaşık 8-9 km bir yol yürüdük. Dipsiz göle
tekrar uğradık, orman içi bir patika var mı diye kontrol etmek istedik ama
etrafın çok kalabalıklaştığını ve sağa sola fırlatılmış çöpleri görünce
sinirimiz bozuldu. Birkaç kişiye patika var mı diye sorduktan sonra ana yoldan
yürümeye karar verdik.
Teşvikiye kent ormanı, içinden dere akan bir vadi ve çifte
şelaleden oluşuyor. Belediye burada çevre güvenliğini oluşturmuş, birkaç
kafeterya ve dükkan açmış, tuvalet hizmeti veriyor, nispeten küçük alana onlarca
piknik masası yerleştirmiş. Böyle olunca da aşırı kalabalık, gürültülü, aynı
anda yanan onlarca belki yüz tane mangal yüzünden ortalık duman ve tavuk
kokusundan geçilmiyor, ağaç olmayan her yer açık oto pazarı gibi araba dolu ve
giren çıkan arabalar yüzünden toz ve gürültü hakim. Mecidiyeköy’den tek farkı
etrafta daha çok ağaç olması. Doğa çok güzel ama insan yüzünden doğanın
güzelliğini göremiyorsunuz.
Şelale |
Bu alanın biraz aşağısı ise Erikli yaylası. Yayla vasfını
yitirmiş, köylüler tarafından satılmış ya da parsellenmiş, tellerle bazı
bölgeleri çevrilmiş, hatta yaylanın kent ormanına yakın tarafına “beach club”
tarzı yerler bile açılmış. Ne olduğunu anlamadığımız ama anlamak da
istemediğimizi bir etkinlik vardı. Çoğunluğu gençlerden oluşan belki 500 tane
çadır kurulmuştu. TOKİ konutları gibi her yer çadır doluydu. Gençler eğlenmeye
falan çabalıyor, ortamdan tat almaya çalışıyorlar ama bence sadece kendilerini
kandırıyorlar. İyi ki buralara hiç uğramadan yukarı devam etmişiz diyerek dönüş
yoluna geçtik.
Bana göre bu bölge outdoor aktivite için özelliğini tamamen
kaybetmiş. Belgrad ormanlarından farkı yok, hatta daha beter. Eğer Erikli
Yaylası, Teşvikiye Kent Ormanı, Çifte Şelaleler, Dipsiz Göl bölgesini gezmek
istiyorsanız, havanın soğuk olduğu bir günü tercih edin. Kasım veya Mart nefis
olur. Kar yoksa kışın da çok güzel olacaktır. Günübirlik bile gelinir.
Pendik-Yalova feribotu ile de ulaşılabilir.
Eko’yla bu sefer yokuş yukarı kamp alanımıza geri döndük ve
orman muhafaza personeli ile Bülent’i baş başa bulduk. Yol ağzında duran aracı
görüp kontrole gelmişler. Çevreye iyi bakmamız ve dikkatli ateş yakmamız konusunda
uyardılar. Çok da haklılar, çünkü kamp için tercih ettiğimiz alana uzun
zamandır insan ayağı değmemiş, yerlerde 4-5 parmak kalınlığında kuru yaprak
tabakası var. Ufacık bir kıvılcım kuru yaprakları anında tutuşturur.
Kamp ateşi |
Bülent üstlendiği görevin hakkını vermiş. Tüm zamanların en
iyi kamp ocağını inşa etmiş. Şimdi sırada kampın tadını çıkartmak var. Arabayla
geldiğimiz için masa sandalye dahil her tür kamp konforuna sahibiz. Ocaklarımız,
bardaklarımız, tencere setlerimiz ile eksiksiz bir kamp mutfağımız var.
Muazzam ocak |
Bir de Özdilek’ten aldığımız efsane pratik mangal seti var. Küçük ahşap bir kasanın içinde kaliteli mangal kömürü ve altında fitil ile yakmaya hazır bir set bu. Süper bir ürün, fitili tutuştur ve bekle. 15 dakika sonra birinci sınıf mangal kömürü hazır.
Yemeğe doyamamak... |
Bolca sohbet ile renklenen gecemiz uykunun ağır gelmesiyle yavaş
yavaş çadırlarda sonlanacaktı ki Eko hamakta uyumaya karar verdi. Onu
hazırlayıp hamağa yerleştirmek için biraz uğraştık. E hafif göbekli bir
arkadaşımız kendisi. Hamakta yattığı yerde uyku tulumuna girmek pek de kolay
olmadı tabi J
Eko’nun hamakta uyuması doğal bir ayı savar da oldu açıkçası. Horultusunu duyan
ayılar epeyi uzağa kaçmıştır. Gelseler
bile önce Eko’ya dalarlardı, bize kaçacak zaman kalırdı. Bülent ile benim için
win win durumu oldu, hem güvenlik hem aynı çadırda horlama yerine az da olsa
uzakta horlama J
Kumpir |
Sabah en erken uyanan Bülent oldu, ateşi yakıp çayı
demlemiş, biz de kalkınca Eko sucuklu yumurtamızı hazırladı, sofrayı kurdu. Bir
gece önceki tembelliğini affettirdi.
Kahvaltı hazırlıkları |
Sucuklu yumurta |
Nefis kamp kahvaltısı |
Kahvaltımızı da edip yavaş yavaş toparlandık, öğleye doğru
kalan sucuklarımızı ateşte kızartıp ekmek arası yaptık ve afiyetle mideye
indirdik.
Toplanmaya devam ettik. Etrafta tek bir çöp bırakmadık,
açtığımız ocağı kapadık etrafa dağıttığımız yaprakları bile tekrar geri
getirdik. Kampımız toplandığından bir gece önce burada kamp kurulduğuna dair
hiç işaret yoktu.
Sonra arabayı yükleyip Teşvikiye Kent Ormanı ve Çifte
Şelalelerde fotoğraf çekmeye indik. Bu kısım açıkçası gelmişken bir
fotoğrafımız olsun diye. Yoksa o kalabalıkta hiç de çekici değil.
Sonrasında sorunsuz bir yolculukla İstanbul’a döndük ve bir
sonraki buluşmayı iple çekmeye başladık.
Temmuz 2017
Yorumlar
Yorum Gönder