Anadolu’nun Avrupası, Eskişehir.

Anadolu'nun Avrupası, Eskişehir.

Uzun zamandır Eskişehir’i görmek istiyordum. Ülkenin birçok yerine gitmişken en görülmesi gereken yerlerinden biri olan Eskişehir’e bir türlü sıra gelmemesi inanması zor bir şeydi benim açımdan.

Ve sonunda kış olsa da hava durumuna takılmayıp gitmeye karar verdik.
Eşim Mine’yle birlikte, planımızı yaptık. Otobüsle gidip hızlı trenle dönelim dedik.
Gece yarısından sonra 1:20’de bindiğimiz otobüs 3. Köprüyü geçecek diye 2 saat dolaştıktan sonra saat 3:30’da anca Ataşehir’den ayrılabildi. Sabah 8:00’de hava yeni yeni aydınlanırken ki bu da ülkenin saat dilimini değiştirmenin bonusu, Eskişehir’e indik.

Otogar ferah ve geniş… Araçlar kolay girip çıkıyor ve içerisi de oldukça temiz ve düzenli.  Kapıdan çıkar çıkmaz karşınıza tramvay istasyonu geliyor. Hemen yanında da bilet gişesi var, 2,70 TL karşılığı aldığınız bilet ile 1 saat içinde bir kez aktarma yapılabiliyor. Eskişehir’in harika bir tramvay sistemi var. Şehir merkezinde her yere tramvay ile ulaşmak mümkün.

Porsuk çayı kenarına kurulmuş Eskişehir. Şehir merkezi diyebileceğimiz yerin adı da Adalar. Gerçekten de ufak bir ada var çayın ortasında. Otelimiz Adalar semtinde Porsuk çayı kenarında Senna City oteliydi. Yeri ve uygun fiyatı için bu oteli tercih ettim.
Şehri gezmek isteyenler için en kullanışlı tramvay hattı Otogar-SSK hattı. Hat üzerinden birden fazla tramvay çalışıyor. Makaslarla yol değiştirip farklı güzergâhlara gidiyorlar. İstanbul’un geri kalmış kısır tramvay hatları gibi değil yani. Dolayısıyla tramvay istasyonlarında sizi istediğiniz yere götürecek doğru hattın trenini beklemeniz gerek.

Otogardan tramvaya binerek Belediye durağına geldik, burası güzel bir meydan, belediye binası, valilik ve Reşadiye camii var. Eskişehir’in her köşe başı ve meydanı gibi burada da heykeller var.
Bu durakta inmemizin sebebi Eskişehir’in meşhur Doyuran kahvaltı salonuna gitmek… Eski Atatürk stadına doğru giden caddenin bir paralel sokağında, küçük bir salon, içeride 8-10 masa var ve tamamen dolu. Uygun fiyatlı, çok lezzetli bal-kaymak, sahanda yumurta ve menemen yapan bir işletme. Aldığınız kahvaltı tabağında sunulan peynir çeşitleri ve zeytinler çok kaliteli. Oldukça hesaplı olduğunu da söyleyebiliriz.

Buradan otele yürüyerek gittik. Otel yerleştikten sonra Eskişehir’i keşfe başladık. Hem ön hazırlıklar hem de otelden aldığımız harita ile planımızı netleştirdik. Önce Odunpazarı bölgesini gezmeye karar verdik. Odunpazarı’na kadar İki Eylül Caddesi üzerinden yürüyerek gittik. Yolda Atatürk Lisesi ve Selçuklu eseri olan Alaaddin Camiini gördükten sonra toplamda yaklaşık 2,5 km yürüyüş ve yarım saat sonunda tarihi Odunpazarı semtine vardık. Semtin büyük kısmı trafiğe kapalı… Evlerin ve taş sokakların arasında yürüyerek geziyorsunuz. Tarihi evler restore edilerek otel, kafe, lokanta ve hediyelik eşya satılan sanat galerisine çevrilmiş. Bir Osmanlı eseri olan Kuşunlu Camii külliyesi, Lületaşı müzesi ve sanat galerisi, Atlıhan El Sanatları Çarşısı, Cumhuriyet Müzesi (restorasyon sebebiyle kapalıydı), Eskişehir Kurtuluş Müzesi, Balmumu Heykeller Müzesi, Çağdaş Cam Eserler Müzesi hep bu bölgede.

Tarihi evleri, El sanatları sergilerini gezdikten sonra öğle yemeği için Eskişehir’in efsane lezzeti Çibörek yemek için tekrar Adalar semtine, Papağan’ a döndük. Yine yürüyerek döndük ama bu sefer Hamam Yolu Caddesi üzerinden yürüdük. Burası da trafiğe kapalı bir alışveriş caddesi… Üzerinde birçok mağaza var. Caddenin ucunda ise termal suyu bulunan hamam ve otel var. Termal banyo isteyenler burada da konaklayabilir. Biraz eski göründüğünü hatırlatmakta fayda var.

Papağan Eskişehir’in en meşhur Çibörekçisi. Küçük bir dükkân, en fazla 7-8 masası var hızlıca 5 adet çibörek bulunan porsiyonları servis ediyorlar. Oldukça da hesaplı... Bazı yerlerde çok yağlı olduğu, yerken şıpır şıpır yağ damladığı yorumlarını okudum. Yağda kızaran bir yiyecek olduğu için yağlı olduğu doğru ama damlayan şey yağ değil, içindeki kıymanın suyu. Bu kadar lezzetli olmasının sırrı da bu zaten… Börek içi sulu ve taze kıymadan yapılmış, kızgın yağda sadece bir dakikada pişirildiği için hem aşırı yağ çekmiyor hem de içinde kıyma kurumadığı için çok lezzetli oluyor.

Bu arada, Eskişehir’de müzelerin çoğu öğle saatlerinde kapalı... 12:30-13:30 arasını yemek veya müze dışı aktivitelere ayırarak değerlendirebilirsiniz. Biz yemeğe ayırdık J

Bir not daha, müzeler 3 ila 5 lira gibi son derece uygun fiyatlara gezilebiliyor. El sanatları Galerileri ise ücretsiz... 

Yemekten sonra, Adalar semtinde yürüyüş yapıp gondola bindik. Çok kısa bir turu var. 8-10 dakika kadar sürüyor ve Adalar semti içerinde birkaç köprü boyunca gidiş dönüş tur yapıyorlar. Gondollar 4 kişilik ve turun fiyatı gondol başına 25 lira. Büyük botlar da var, alçak, tamamı camla kapalı seyir botları bunlar… Ancak gruplar için ideal. Hafta sonu veya yaz aylarda bunlara binmek de mümkün olabilir.


Gondol turumuzu da yaptıktan sonra Balmumu Heykeller Müzesini ve Çağdaş Cam Sanatları Müzesini dolaştık. Balmumu Heykelleri Müzesi çok başarılı heykeller ve sunum tekniği ile kesinlikle görülmesi gerek bir yer. Bu müzeye kendi eserleri ile katkı yapan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e Eskişehir çok şey borçlu. Yan taraftaki sokağa çıkan merdivenlerden bir başka restore edilmiş konakta hizmet veren Çağdaş Cam Sanatları Müzesine erişilebiliyor.  Yerli ve yabancı birçok sanatçının camdan üretilmiş eserleri sergileniyor.



Kış olduğu için müzeler saat 17:00’de kapanıyor ve 16:00 civarı girmeniz gerekiyor. Yine yürüyerek Atatürk bulvarını takip edip, kapanmadan önce Arkeoloji Müzesini de görelim istedik. Girişte biraz burun kıvırsam da Eti tarafından restore edilen müze ham içerik hem sunum açısından çok başarılı. Anadolu’nun başka şehirlerinde gördüğüm dışlanmış, boşlanmış, bakımsız müzeler gibi değil. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi gibi başarılı bir müze olmuş. Eserlere bakarak geçmek bile 1 saat sürüyor, detaylı inceleme yapsanız, tüm eserlerin açıklamalarını okusanız orada tüm gün geçirebilirsiniz. Elbette İstanbul Arkeoloji müzesi kadar zengin değil ama küçük objeler oldukça zengin ve camekân içinde sunumları ve aydınlatmaları bence çok başarılı.


Atatürk Lisesine kadar Atatürk Bulvarı üzerinden geri yürüyüp, yine Hamam Yolu Caddesini takip ettik. Buradan Porsuk Çayını geçen köprüleri kullanarak İsmet İnönü Caddesinden Espark alışveriş Merkezi’ne kadar yürüdük. İsmet İnönü Caddesi daha çok üniversite öğrencilerinin vakit geçirdiği birçok mağaza, kafe ve lokantanın olduğu renkli ve canlı bir cadde.

Otele dönüp biraz dinlendikten sonra akşam yemeği için Abdüsselam Balaban Kebap salonuna gittik. Saat 21:00’de kapandığı için, hatta 20:00’den sonra yemeklerin tükenmesi ihtimali olduğu için saat 20:00 olmadan oradaydık. Eskişehir’in en meşhur yemeklerinden biri Balaban Kebabı… İskender Kebabına benziyor, bol salçalı tereyağlı yoğurtlu sosu, ızgara köfte ve şişin üzerine dökerek servis ediyorlar. Yine İskender Kebabında olduğu gibi ızgarada kızartılmış pide üzerinde servis ediliyor. Size özelliksiz gibi gelebilir ama köftesinin özel bir lezzeti var. Şiş eti de yumuşak ve lezzetliydi.  Ayrıca tereyağı, yoğurt, salça deyip geçmeyin, malzemeler son derece kaliteli olduğu için bu sos çok lezzetli olmuş. Bursa İskerderoğlu Kebabın sosundan bile daha lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Fiyatlar da makul. İki kişi 45 TL ye çıkıyorsunuz.

Ertesi gün otelin gayet makul kahvaltısından sonra yine Odunpazarı bölgesine bu sefer Eskişehir Kurtuluş Müzesi’ni görmeye gittik. İsmet İnönü’nün İnönü savaşı sırasında kaldığı konak restore edilerek müzeye çevrilmiş. İnteraktif bir müze, çok güzel sunumlar, dijital dokunmatik ekranlarda anlatılan İnönü savaşları, fotoğraf ve gazete arşivleri, Atatürk temalı bir “green box selfie” odası vs. Mutlaka görülmesi gereken harika bir müze olmuş.


Oradan çıkıp, yolun karşısından 11 numaralı otobüs ile yaklaşık 25 dk. da Sazova Parkı'na ulaştık. Hem mevsim hem de hafta arası olması sebebiyle neredeyse boştu, Sabancı uzay ve bilim parkı daha çok öğrencilere hizmet ettiğinden kapalıydı, akvaryuma girmemeyi tercih ettik, minyatür parkı Türk kökenli halkların yaşadığı ülkelerden mimari bir takım eserlerin minyatürlerinin sergilendiği bir açık hava müzesi. İstanbul’daki Miniatürk benzeri bir park. Parkın diğer tarafındaki yapay göl, gölün içindeki korsan gemisi ve masal şatosu (disney şatosuna beziyor) güzel ve eğlenceli yerler. Ancak kış nedeniyle korsan gemisinin üzeri brandayla kapatılmış, masal şatosunun bodrum katındaki zindanlar ve seyir terasları yani kuleler de kapalıydı. Bu arada bu şatonun üzerindeki kuleler Türkiye’nin en ünlü kulelerinin benzeri şekilde inşa edilmiş, buna dikkat etmeyen yada tanıtım yazılarını okumayanlar fark etmeyebilir. Bir kule Kız Kulesi, biri Gala Kulesi, biri Topkapı Sarayı Harem Dairesi Kulesi gibi…

 Yeni Atatürk stadı da bu parkın yanında… Dışarıdan oldukça şık ve heybetli görünüyor.
Parktan çıkıp yine 11 numaralı otobüs ile Odunpazarı’na dönerken, yarı yolda inip Tülomsaş bahçesinde Devrim Arabasını gördük. Giriş ücretsiz, fabrikanın güvenlik görevlileri eşlik edip, bilgi veriyor. Türkiye tarihinin en acıklı hikayelerinden biridir Devrim arabası, meraklısı ilgili filmi seyredip internette vikipedya ve devrim arabası web sitesinden daha fazla hikaye okuyabilir.
Oradan çıkınca birkaç yüz metre ileride, Eskişehir tren garının yakınındaki TCDD müzesini de gezdik. Açıkçası küçük ve müzeden ziyade “anı evi” gibi bir yer. Giriş ücretsiz olduğu için 20-25 dk. ayırabilirsiniz. 

Oradan İsmet İnönü caddesine doğru yürüyüp, tramvaya bildik ve Anadolu Üniversitesi Havacılık Parkına gittik. Açık havada uçaklar sergileniyor. İstanbul’daki Havacılık Müzesi gibi… Ancak buranın bir müze binası yok, var aslında ama boş, ya da yenileniyor, bir bilgi yoktu. Bahçede sergilenen uçakları inceleyebilirsiniz ama çok da değişik bir şey yok açıkçası… En güzeli bahçede yere çizilen çift kanatlı Vecihi Hürkuş 3D resmin önünde resim çekmek J
Havacılık Parkından yürüyerek Es Park alışveriş merkezinde biraz vakit geçirip erken bir akşam yemeği için tren garının karşısındaki Köfteci Ali’ye gittik. Balaban Kebabındaki köftenin sadesi gibi. Bence kimliği olan lezzetli bir köfte... Çiğ olarak pakette de satılıyor. Bir paket alıp evde de pişirebilirsiniz. Ardından bitişikteki çay bahçesinde kahve içip 18:40’da gelecek hızlı trene binmek üzere gara geçtik.
Hızlı tren, Eskişehir ulaşımı için harika bir alternatif. 250 km hıza kadar çıkıyor. Ancak bu hızda çok kısa bir süre kalıyor. Bilecik sonrası daha yavaş gidiyor, tamamen şehir içinde gitmeye başladığı İzmit bölgesinden itibaren ise en fazla 100 km hızla gidiyor. Buna rağmen 2,5 saatte Pendik gara vardık. Ancak Pendik’ten sonra İstanbul’a doğru ayrı bir yolculuk var ki, bu zaten başlı başına bir macera gibi… Hızlı tren Haydarpaşa’ya gelmediği sürece hakkını veremeyecek. Tabi İstanbul’un Anadolu yakasında ve Pendik’e yakın bir yerde ikamet etmiyorsanız.



Eskişehir belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen harika bir şehir yaratmış. Büyük şehir parkları ki methini duyduğumuz bazı parklarına, Opera binasına vs. gidemedik, her köşe başındaki küçük parkları, estetik köprüleri, heykelleri, öğrenci nüfusu, kullanışlı tramvay hatları ile Eskişehir tam bir Avrupa şehri gibi. Geceleri dışarda vakit geçirmedik ama kafeleri, gençlerin eğlendiği gençlik merkezi, lokantaları ile hareketli bir şehir. Porsuk çayı boyunca birçok güzel yeme-içme alternatifi ile kesinlikle çok güzel vakit geçirilebilecek, kaçırılmaması gereken bir şehir… Eğer parklarda ve açık havada vakit geçirmek tercih ise, havalar aşırı ısınmadan Mayıs, Haziran başı gibi ya da Eylül ortaları ziyaret için en güzel zaman olabilir. 2 tam gün ve 1 gece şehri tanımak için yeterli, ama parklarda da bol vakit harcarım derseniz, 2 gece, 3 gün daha uygun olacaktır…
Aralık 2016







  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü