Heybetli dağın gölgesinde masum bir göl
Büyük bir özlem benimkisi, dinmiyor, gittikçe artıyor… Doğa
beni çağırıyor, kurtulamıyorum zincirlerimden bir türlü, defalarca deniyorum
olmuyor… Hep bir sıkıntı hep bir sorun, ya ben hastalanırım ya da yol ortağım,
ya bir cenazeye katılmak gerekir ya da bir düğüne… Ama o ses zihnimin
derinliklerinden çağırmaya hep devam eder…
Yalnız Ağaç |
Geçen o iki hafta boyunca bayramda hediye alan masum çocuklar gibi sırıtarak dolaştım hep bir korku ile, ya yine iptal olursa diye… Gözüm sürekli hava durumu raporlarında ya yağmur yağarsa diye…
Hiçbir şey ters gitmedi de o güzel gün geldi… Malzemeler
temizlendi kontrol edildi, kardeşimden fazla malzemeler alındı ve 4 kişi için
yeterli ve hatta fazla malzeme ben ve diğer ekip üyemiz Eko tarafından toparlandı…
Ekip üyelerimiz Yasemin, Cemre, Eko ve ben sabah saatlerinde
toplanıp çıktık yola…
Sülüklü Göl |
Sonunda Sülüklü Göl’e ulaşıyoruz. Etrafı yüksek tepelerle
çevrili bir krater gölü Sülüklü Göl. Tektonik hareketler ve depremler sonrası
oluşan çöküntüye su dolması ile oluşmuş. Güney kısmında yüksek bir tepe var ve
göle inen dik yamaçlar nedeniyle daha çok batı ve kuzey kısmında kamp yapılacak
uygun yerler var. Zaten tabiat parkı olduğu için küçük bir giriş, tuvaletler ve
ahşap piknik masaları mevcut. Göle yakın bir noktada bir de çeşme var,
içilebilir temiz su kaynağı sağlıyor… Yeterli miktarda çöp kutusu da var
etrafta… Doğa harika, sonbaharın güzelliği hiç sakınmadan tüm güzelliğini
sunmuş Sülüklü Göl’de… Etraftaki tepeler ağaçlar ile kaplı. Sarı, mor, yeşil ve
kızıl renkler bürümüş tepeleri… Doğu
yönünde bir yar var, zamanında toprak kaydığı için o bölge beyaz ve sarı
renklerde parlıyor, özellikle gün batımında yeşilin içine harika bir kontrast
ekliyor… Gölün içinde çöküntü oluşmadan önce orada yaşayan ağaçların gövdeleri
hala duruyor. Üzerinde dal ve yaprak kalmasa da sanki gölün kalbine saplanmış
birer ok gibi orada duruyorlar…
Sülüklü Göl ve Batı Kıyısı |
Eylülün sonu olduğundan ve hafta boyunca şiddetli yağmur
yağmasından dolayı endişeli çıkmıştım yola. Zemin çok ıslak olursa kamp kurmak
ve yakacak odun bulmak çok zor olacaktı… Zemin çok ıslak değildi, koruyucu ince
naylon ile zemin ile çadırların bağlantısını kesip, çadırları kurduktan sonra
odun aramaya başladık… Odun bulmak neredeyse imkansız, gelen herkes etraftan
yakacak kırık dalları ve çalı çırpıyı topladığı için yeterli miktarda bulmak
kolay değil. Olan da öyle ıslak ki yakmak neredeyse imkansız. Zaten yağmurdan
ıslanmış olan çalı çırpı, yeterince kurumuş da değildi…
Doğada ateş yakabilmek için kuru oduna ihtiyacınız var.
Bulduğunuz çalı çırpıyı hafifçe esnettiğinizde eğer çıt diye kırılıyorsa
kurudur, eğiliyorsa hala yaş bir dal parçasıdır ve yağmur altında ıslanmamış
olsa dahi yakması çok kolay değildir… Eğer bir daha Sülüklü Göl’e gidilecekse,
yol üzerinden yakacak odun almak iyi bir fikir olabilir…
Kamp Ateşi |
Elbette göl kenarında bir gece yürüyüşü yapmadan olmazdı.
Doğada geçirilen bir hafta sonu eğer bir gösteri ise o gösterinin assolisti
tartışmasız yıldızlardır. Aysız bir geceydi. Etrafta en ufak bir ışık kirliliği
olmadığı için dağların siyah gölgesinin hemen tepesinden başlayan yıldız
gösterisi diğer tepenin üzerine kadar devam ediyordu. Göl üzerindeki ince sis
tabakası ve etraftaki birkaç kamptan gelen kamp ateşi dumanı, gelen zayıf
yıldız ışığını göl üzerinde öyle güzel yansıtıyordu ki bu nefes kesici manzara
karışında insan sabaha kadar oturup gökyüzünü seyretmek istiyordu… Hele zamanla
gözler karanlığa iyice alışınca o kadar çok yıldız görmeye başlıyorsunuz ki sanki
başınızın üzerine yaldızlı bir örtü çekmiş de olun atında uzanmış gibi
hissetmeye başlıyorsunuz…
Keşke dedik, yazın gelsek de sabaha kadar yıldızların
altında uzanıp gökyüzünü seyredebilsek…
Sonunda soğuğun dişlerinde uykunun kollarına bıraktık
kendimizi. Isıran soğuk izin verdiği ölçüde uyuduk çadırlarımızda…
Mükemmel Kamp Sofrası |
Sabah Toplantısı |
Bir sonra ki gezinin hayalleri yoldaşımız oldu.
Peki doğanın o çağrısı dindi mi?
Asla…
Yorumlar
Yorum Gönder