Bisikletle Armutlu Yarımadası



Eğer doğa tutkunu biriyseniz, kendinizi en iyi hissettiğiniz yerlerden biri de doğanın kucağıdır. Ona rağmen değil, onunla beraber ilerlemenin yolunu ararsınız. Tek yapacağınız şey onun size verdiğini görmek, verdiği ile yetinmektir. Ondan istemenin sınırını bilmek ve bu sınırları aşmamaktır doğa ile aranızdaki sınır.

Doğada zaman geçirmenin ilk adımı, açık havada zaman geçirmektir.

İçine hapsolduğumuz beton kafeslerden kaçıp, deniz kenarında, çimenlerde oturmak, sırt üstü yere yatıp bulutlara bakmak da bazen sizi alıp götürür doğa ananın genlerimize koyduğu o küçük kodlara.

Açık havada olmanın önlenemez cazibesi peşinden bisikleti de sürükler çoğu kez.

Doğanın en temiz, en güzel, en saf etkisini, sıcağı, soğuğu, rüzgârı, yağmuru hissettirir bisiklete binmek.

Hele bir de bisiklete atlayıp da doğanın tam içine, ormanlara, dağlara, denize giderseniz, yanınıza malzemenizi alıp da, işte o zaman en büyük zevklerden birini tatmış olursunuz.

Ben ve kardeşim Gökay, birlikte, malzememizi toplayıp, bisikletlerimize atlayıp, pedallamak istedik büyük şehirden uzağa...


İlk pedal Gökay
Tümay
 Ülkemizde bisikleti bir yerden bir yere götürmek, eğer toplu taşıma kullanmak isterseniz ciddi bir problem. TCDD yük sınıfına alıyor, otobüs firmaları bagaj kısmında biçimsiz yer tuttuğunu söyleyip kabul etmek istemiyor, havayolları birçok ek önlem talep ediyor vs.

Durum böyle olunca bize yapacak tek şey kaldı. İstanbul’dan bisiklete binerek çıkıp gidebileceğimiz en yakın yere gitmeye ve doğada bir hafta sonu geçirmeye karar verdik.

Bisikletlerin arkasına bagajları takıp, heybeleri bağladık. İhtiyacımız olan çadır, uyku tulumu, mat, ocak, biraz yiyecek, toplayıp heybelere bölüştürdük.

Sabah erken saatte Bostancı’dan çıkıp, Pendik’e geldik.



harita
Pendik’ten IDO feribotu ile Yalova’ya geçtik ve turumuz buradan başladı.

Amacımız Armutlu ’ya giderek, oradan deniz otobüsü ile yeniden İstanbul’a dönmekti.


Yaklaşık 60 km küçük bir tur. Normal bir günde şehir içinde rahatlıkla alınabilecek bir mesafe.
Sabah 7:00’de IDO iskelesinden feribota binerek, Yalova’ya geçtik.

Büyük bir bisikletli gruba denk geldik. Onlar da Çınarcık Termal civarına pikniğe gidiyorlarmış. 25-30 bisikletli varlardı.

Mesafe kısa diyerek, Yalova’ya varınca kahvaltı ettik. Diğer ekip yoluna devam etti. 
Kahvaltı molası


Yavaş yavaş Çınarcık’a doğru pedalladık. Yol kenarında birçok plaj vardı. Sıcak havada mola verip denize girelim dedik ama sonra bir kaç mola dışında buna gerek olmadığına çünkü gece kamp kuracak uygun bir yer bulmamızın daha önemli olduğuna karar verdik.


Yolda mola

Ancak git git Esenköy’e kadar geldikten sonra insanın çevreye verdiği ağır tahribat nedeniyle ne ufak bir orman alanına bile kolayca ulaşamayacağımızı anladık. Her yer ev, her yer yazlık, her yer site olmuş...

En sonunda Aliye Hanım mahallesi isimli yeri geçince deniz seviyesindeki yol yavaş yavaş tepeye doğru tırmanmaya başladı. Burada bir restoran bulduk, içinden dere akan bir aile işletmesi. Kır restoranı, ağaçlar altında, taraçaların üzerine küçük verandalar yapmışlar. Çaresiz rica ettik, bahçenize çadır kurabilir miyiz diye. Buyur ettiler sağ olsunlar.
Bahçede çadır

Çadırı kurup, malzemeleri yerleştirip, sahile geri döndük ve Club royal Beach isimli plajda bir süre denize girip dinlendik. Yolu düşene tavsiye etmem. Esenköy Armutlu arası, muhafazakâr kesimin tatil beldesi olmuş. Birçok plajda kadın erkek ayrımı var. Sokaklar tesettürlü insanlarla dolu. Etrafta yer yer çöp yığınları var. Dik tepelere doğru yol olmadığı için bisikletle gitmek elbette mümkün değil, yol olan yerde insan, insan olan yerde de bolca çöp ve saygısızlık var.
Gün batımı yine de güzel
Biz de daha fazla tahammül edemeyerek, kamp alanımıza geri döndük, akşam yemeğimizi yanımızda getirmiştik gerçi ama yanına çadır kurduğumuz kır restoranına ayıp olur diyerek yemeği orada yedik, iyi ki de öyle yaptık. Enfes salata, yoğurt, harika taptaze et mangal ile birer kadeh rakımızı içip bol bol muhabbet ettik. Harika bir kır restoranı idi. Adını not etmemiş olmak büyük hata. İçinde küçük bir göleti olan, şırıl şırıl buz gibi dere akan, dik yamaçlı bir vadinin kıyısına serpiştirilmiş masalar ve sandalyelerden oluşmuş harika bir yer.
Çadırımız hazır

Park halince bisikletler...

Ağustos sıcağında uzun kollularla oturduk, o kadar serindi hava.

Sabah erkenden uyanıp hızlıca kahvaltımızı atıştırdık. Bu sırada restoran sahipleri de yavaş yavaş uyandılar ve bizi kahvaltıya davet ettiler ama yolumuz var dedik teşekkür edip, toparlandık ve yola çıktık.

Yolun başlangıcı yokuş tırmanmak ile geçti. Armutlu yarımadasının diğer tarafına ulaşmak için 200 mt. İrtifaya kadar bisikletle tırmandık ki bu yaklaşık 3 saatimizi aldı.
Zirvede...

Sonrası ise Armutlu ‘ya kadar yaklaşık 5 kilometrelik yokuş aşağı iniş.

Armutlu ‘ya gelince müthiş bir fırtına başladı. Akşam saat 17:00’de ki Deniz Otobüsüne biletlerimiz var ama gerginiz, çünkü sosyal medyadan gördüğümüz Marmara denizinde seferler birer birer iptal oluyor.

Hemen B planı yapmaya başladık.  Yapılacak şey belli, gerisin geriye Yalova’ya kadar pedal çevirmek, gerekirse tüm gece yolda devam etmek.

Öğle saatlerinde Armutlu ‘ya vardığımız için bir şeyler atıştırdık, bir sahil çay bahçesine yerleşip denize girerek zaman geçirdik.

Yemek molası

Zaman geldi ve sonunda deniz otobüsü iptal olmadı.

Bu kez doğa ana parmak salladı ama cezayı kesmedi. Gerçi yolculuk epey sallantılı geçti ve normal den daha uzun sürdü ama İstanbul Yenikapı’ya inince bastıran şiddetli yağmur altında eve bisiklet sürmek de hafta sonunun sürprizi oldu.

E zaten bisiklete binip doğaya çıkmanın amacı da bu, doğanın sana neyi uygun gördüğünü öğrenmek.

Bir de insan denen varlığın neden dünyanın tümörü olduğunu bir kez daha anlamak.
Biskletle kalın...
 Not: Gezimiz 16-17 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleşmişti...







Yorumlar

  1. Hocam çok güzel bir anlatım olmuş 🙂 Bu yaz eşimle böyle bir yol düşünüyoruz. Bu yazı iyi bir rehber olacak.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü