Tren Gelir, Hoş Gelir: Episode I – Geçmişten Gelen Hayalet
Çocukluğumdan beri trenler hoşuma gitmiştir. Hatırladığım bazı resimler var, soluk anılar, tren resimleri çizmiştim.
Büyüdükçe trenleri sevmeye devam ettim ama hiçbir zaman bir
tren uzmanı yada tren konusunda hobisi olan biri olmadım.
Tren yolcuğu her zaman ilk tercihimdir ama Türkiye’de tren
altyapısı o kadar gelişmiş olmadığı için, şehirlerarası yolculuklar hep otobüs
yada uçakla oldu. Çok eskilerde Bandırma aktarmalı İzmir’e, yada Başkent ekspresi
ile Ankara’ya, hatta bir keresinde Fenerbahçe maçı için trenle yine Ankara’ya
gitmişliğim vardı. İlk fırsatını bulduğumda Eskişehir – İstanbul arasında
hızlı trene bindim. Şehir içinde eğer bir yere trenle gitmek mümkünse mutlaka o
yolu seçtim, bazen daha uzun sürse bile. Hatta ortaokul ve lise yıllarında
sadece eğlenmek için Bakırköy’den trene biner, Sirkeci’ye gider, oradan tekrar
binip bu sefer Yeşilköy hatta daha ileriye kadar gidip tekrar Bakırköy’e
dönerdim arkadaşlarımla.
Çocukluğumda tren oyuncaklarım oldu. Sonrasında da ortaokul
yaşlarımdayken bir “oyuncak” tren almıştı babam. Güya erkek kardeşime bir
hediyeydi ama hediyeyi ben seçmiştim ve kendime göre seçmiştim. En gerçekçi, en
güzel tren olmalıydı. Sanırım seksenlerin ikinci yarısıydı. O dönem
oyuncakçıların merkezi Eminönü idi. Beraber Eminönü’ne gidip, aradığım treni
bulmuştuk.
Lima’nın bir model tren seti. Çapraz geçişi olan çift hatlı
bir “model tren”. Herkesin gözünde havalı bir “oyuncak” ama aslında ben içten
biliyorum onun oyuncaktan daha öte olduğunu.
Yıllar boyunca defalarca kuruldu, kaldırıldı, parçaları
kırıldı, kayboldu, tekrar bulundu. Sonra kutusuna konulup, unutuldu bir köşede.
Derken aradan çok zaman geçince, aklıma düşüverdi birden.
Gidip çıkarttım onu unutulduğu tozlu köşeden. Temizledim. Bakımını yaptım. Yemek
masasının üzerine kurdum. Önce çalışmadı. Biraz kurcaladım, tekerleklerini ince
zımpara ile kirden ve pastan arındırdım. Lokomotifin tekerleklerine trafosundan
direkt elektrik verince çalıştı. Deli gibi sevindim. Sonra oturup raylarını
tek tek temizledim, yine ince bir zımpara ile. Sonra tek tek “joiner” denen,
rayları birbirine ekleyen aynı zamanda da elektriği bir raydan diğerine
aktaran parçaları temizledim. Birkaç gün boyunca her gün saatlerce uğraştım ve
sonuçta rayların üzerinde gayet düzgün giden bir model trenim oldu.
Sadece ray, lokomotif ve vagonlardan ibaret bir set
değildi. Bir konteynır yükleme vinci, ayrıca kollu bir başka vinci ve araba
vagonuna arabaları yüklemek için kullanılan bir platformu da vardı. Bazı
parçaları kırıktı. Tamir ettim. Maket yapıştırıcı ile yapıştırdım ve tüm seti
çalışır hale getirdim. Ama bir parçası eksikti. Zaten uzun süre
kullanılmamasını sebebi de oydu. Hafif eğimli, 5-6 cm boyunda bir parça ray
eksikti. O parça olmadan da seti
kurabildim. Ama geçmişte kalan hayalet geri dönmüştü. Artık kontrol bende
değil, trendeydi. O parçayı bulmak için internette arama yapmaya başlayınca ne
kadar derin ve engin bir denize girdiğimi anladım.
Mıknatıslı Vinç |
Konteynır Yükleme Vinci |
Aradığım parçayı bulduğumu sandım ama aldığım parça benim setime uymayınca kader ağlarını örmeye başladı ☺ Eksik olan parçanın plastik traversi ve raylarından biri duruyordu. Ben de aldığım parçadan bir rayı söküp, plastik traverse yapıştırdım. Böylece iptidai olsa da eksik parçayı tamamladım ve tren seti hayata dönmüş oldu.
Olurda birileri model trenlere merak salar diye yazmak
istedim tüm hikayeyi. Ne yaptım, hangi yollardan geçtim. Neler öğrendim ve neler yapmak istiyorum.
Nereye kadar ilerlemeliyim ve nerede durmalıyım. Bunları teker teker yazmaya ve
internetin dipsiz kuyusuna atmaya karara verdim. Eğer birileri o kuyudan bu
notları çekerse, ona kolay gelsin, bol şans ve hoş geldin ☺
Yorumlar
Yorum Gönder