Egenin Küçük İncisi Bozcaada

Egenin Küçük İncisi … Bozcaada…
Bu yazı Bozcaada hakkında bir izlenim yazısı değil, Bozcaada’da kamp nasıl olur yazısı.
Çünkü Bozcaada’ya giden kitlenin gidiş sebebinden çok ayrı bir sebep ile gittim bu sefer Bozcaada’ya.
Kamp

Aslında gideli de çok oldu, Mayıs başında 3 günlük uzun hafta sonu tatilini Bozcaada’da çadır kurup değerlendirmek istedik. Bu sefer Gökhan’ın yakın çevresinden zıpkın avcılığına alıştırdığı arkadaşları var ekipte. Soner, Altuğ, Mustafa ve Burak... Elbette Gökhan ve son olarak ben…
Yola Cuma gece yarısı çıktık, sabah erkenden Bozcaada’ya geçebilmek içindi ki, bu çok önemli. Gestaş feribotları dışında bir alternatif yok, feribotlar kırk beş dakikada bir. İnternet üzerinden rezervasyon yapılıyor. Feribot kapasitesi yetersiz. Rezervasyonsuz gidilerse boş kalan yeri yakalamak için 2-3 sefer geçmesini beklemek gerebilir. Biletler gidiş-dönüş satılıyor, o yüzden dönüş için de gider gitmez rezervasyon yaptırmak şart. Adanın bence en önemli ve birincil sorunu bu. Yani ulaşımı. Gitmek zor dönmek de zor. Ada üzerinde ulaşım alternatifi geliştirilse kimse araba ile geçmek zorunda kalmasa, çok daha iyi olur. Hem adada trafik oluşmaz hem geçip dönerken araçları anakarada bırakmak daha cazip olur.
Ancak bizim şansımız yaver gitti, Cumartesi sabah erken saatte feribot çok kalabalık değildi ve kolayca geçtik karşıya. Veli Dede fırınından kahvaltılık poğaça, simit gibi şeyler alıp, Çınar altı çay bahçesinde kahvaltı ettik. Sonrasında hızlı bir ada turu yaptık, buradaki amacımız kamp kurabileceğimiz aynı zamanda da dalış ve zıpkınla avcılık yapılabilecek bir yer bulmaktı.
Çayır koyu, Mitos Plajı, Habbele Plajı, Ayazma Plajı, Yalıca, Akvaryum Plajı derken adayı bitirdik. Zaten ufak bir ada. Feribot iskelesinin olduğu merkez dışında ciddi bir yerleşim yok. Adanın genelinde küçük oteller, şarap bağları gibi yerleşimler var. Plajlar halk plajı, bazılarında yeme içme servisi var, bazıları şezlong ve şemsiye de sağlıyor ama dediğim gibi, bu bir kamp, yeme içme gezme değil. O yüzden belki başka bir yazıda nerede ne var buraya not düşme şansım olur…
En sonunda Akvaryum koyu yanındaki yarım ada üzerine yerleşmeye karar verdik. Bazı kaynaklarda Zorlu Adası ve Mermer Burnu diye isimlendirilmiş bu bölge. Hem yarımadanın kayalık sahili zıpkın avcılığı ve olta balıkçılığı için uygun hem de hemen yanındaki akvaryum plajı denize girmek için çok güzel bir yer. Plajda herhangi bir tesis yok. Bizim gibi olabildiğince yalnız kalmak isteyenler için daha iyi elbette. En azından geceleri etrafta kimse olmayacak.
Ekip keşifte

Yerimizi seçip çadırları kurduk. Bir grup alışverişe gitti. Bu da ulaşım sonrası için ikinci problem. Adada zincir markalara ait büyük marketlerden yok. Bakkal veya küçük market var. Dolayısıyla oldukça pahalı ve aradığınız bazı şeyleri bulamıyorsunuz. Eğer benim gibi çadır kurmaya gidiyorsanız, market alışverişini adaya gelmeden yapmak en iyisi.
Unutmadan, Bozcaada’da araç olmadan hareket etmek kolay değil. Toplu taşıma için minibüsler varmış ama ben görmedim. Eğer kamp için geliniyorsa, Geyikli’ye kadar otobüsle gelip, sonrasında yaya olarak karşıya geçmek kolay ama ada da ulaşım problem olabilir.
Bir diğer sıkıntı ise adanın neredeyse tamamen çorak olması. Tek tük ağaçlar ve ağaç grupları var elbette ama hem deniz kenarı olup hem de altına çadırınızı kuracağınız bir gölgelik ağaç alan yok ne yazık ki.
Mangal yoksa kamp da yoktur

Öğleden sonra dalış denemeleri, olta denemeleri, plajda yüzmek ile geçti. Akşam ise mangalımızı yakıp, yemeğimizi yedikten sonra bol bol sohbet ettik. Bir gece öncenin yolda geçmesi sebebiyle uykumuz gelince, gece yarısına doğru uyuduk.
Pazar günü, bulunduğumuz koya belki 300 tane araç girdi çıktı. 3 çadır, ortasında masa ve sandalyeleri ile küçük bir çadır kenti andıran kampımıza onlarca misafir dadandı, birçok soru sordular, çareyi plajda yatmakta ve çadırların içine saklanmakta bulduk. Ama yazın ilk günlerinin habercisi gibi hava öyle sıcaktı ki ne çadırda durmak mümkündü, ne de yakan güneşin altında sürekli plajda yatmak…
Akvaryum koyu

Akşam olunca hem yemek yemek hem de biraz zaman geçirmek için Bozcaada merkezine gittik.  Bozcada Pide’de akşam yemeğimizi yedik. Civardaki diğer mekânlara göre fiyatı oldukça uygun. Kişi başı ortalama 25 TL çorba, pide, içecek, çay dâhil ücret ödedik.
Akşam çayımızı Lokmacı Serap Anne’de lokma eşliğinde içtik, yanımıza da biraz lokma aldık. Ada merkezinde restoranların bulunduğu sokaklar, hediyelik eşya dükkanları ve sahil civarında yürüyüş yaptık. Sonra da kampa dönüp, ateş yaktık ve geceyi çay & kahve eşliğinde sohbet ederek noktaladık.
Sonrası tufan…
Gece yarısından sonra korkunç bir fırtına çıktı. Öyle sert bir rüzgâr vardı ki neredeyse çadırları sökecekti. Sabahı zor ettik. Hava yeni aydınlanmıştı ki aklımıza fırtına sebebiyle feribot iptal olursa adadan ayrılamama riski geldi. Hızlıca kampı toplayıp iskeleye döndük ve sıraya girdik. Herkesin aklına aynı şey gelmiş ama en hızlı davranan biz olduk. Yine fırından yiyecek bir şeyler alıp ilk feribotla Geyikli’ye geçip adayı arkamızda bıraktık.
Derhal Çanakkale yönüne devam edip, Çanakkale boğazını da geçip fırtına riskinden kurtulduktan sonra öğleden sonraya kadar Eceabat sahilde vakit geçirdik ve sonrasında da İstanbul’a döndük.
Bozcaada’da kamp kurmak nasıl olurun cevabı olmasa da olur…
Bozcaada’nın bugünkü hali, İstanbul ve İzmir’in beyaz yakalılarının hafta sonu kaçamakları için küçük, samimi ama pahalı bir oyuncak.
Mayıs 2017













Yorumlar

  1. Balık vurabildiniz mi bari? Ben Çapraz'da dalmış ve 2 saatte tek atış yapabilmiştim..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bozcaada ve tütsülenmiş Burak

Balaban'da trekking

Kındıracı İnönü